ünlü kısa hikayeler

ünlü kısa hikayeler

27 Ağustos 2012 Pazartesi

HEPSİ OĞLUMDU - ARTHUR MILLER

Amerika'da, Keller'in şehir dışındaki evlerinin arka bahçesindeyiz. 1946 yılının Ağustos ayı.  Yanyana dikilmiş uzun kavak ağaçları, soldan ve sağdan sahneyi çevreleyek, kuytu bir görünüm veriyor. Sahnenin gerisinde evin arka tarafı ve iki metre genişliğinde üstü açık bir veranda var. Ev iki katlı ve yedi odalı. İnşa edildiği 1920'lerin ilk yıllarında onbeş bin dolara mal olmuş, şu anda güzelce boyanmış, sağlam ve konforlu görünüyor. Arka taraf çimenlerle yemyeşil; mevsimi geçmiş bitkiler duruyor. Sağda, evin yanında yol görülüyor ama kavaklar yolu kapatıyor. Sol köşede devrilmiş bir elma ağacı duruyor, ağacın üst dalları yerde ve hala dallarında elmalar asılı. Altta, sağda deniz kabuğu biçiminde kafes işi küçük bir çardak var, tepesinde dekoratif bir lamba asılı, orada burada bahçe masası ve sandalyeler duruyor, verandanın yanında bir çöp kutusu ile yaprakları yakmakta kullanılan kova var.

Gün doğumu: Pazar sabahın erken saati, Joe Keller güneşte oturmuş gazetedeki iş ilanlarını okumaktadır, arkasında çardakta doktor Jim Bayliss masada gazetenin diğer kısmını okumaktadır. Keller altmış yaşlarında, duygularını belli etmeyen biridir, uzun yıllardır kendi işinin patronu olmasına karşın üzerinde hala işçi olduğu günlerin havası vardır. Okurken, konuşurken, dinlerken sıradan şeylere bile hayret eden tahsilsiz bir adamla,tecrübelerine dayanarak hüküm veren bir adamın korkunç karışımına ve bir köylünün sezgilerine sahiptir. Adam gibi adamdır.
Doktor Bayliss kırklı yaşlarda, alaycı, kontrollü biridir, konuşkandır ama kendiyle dalga geçerken bile halinde bir parça keder vardır.
Perde açıldığında Jim sağda ayakta durmaktadır, devrilen ağaca bakar. Piposuna vurur ve üfler, tütün var mı diye ceplerini yoklar sonra konuşur:
Jim: Tütünün nerede?
Keller: Galiba masada bıraktım.
Jim yavaşça çardaktaki masaya gider, tütün kesesini bulur, sıraya oturur, piposunu doldurur.
Keller: Akşama yağmur yağacak.
Jim: Gazete mi yazıyor?
Keller: Evet işte burada.
Jim: O zaman yağmaz.
Kavak ağaçlarının arasındaki küçük boşluktan Frank Lubey içeri girer. Otuzikisinde ama kafası kel, inatçı, hoş bir adamdır, kendinden emin değildir, kızınca aksileşse de daima nazik ve dostça davranır. Avare avare gezmeyi sever,  Jim'i farketmez, selam verse de, Jim bakmak için zahmet etmez.
Frank: Merhaba.
Keller: Merhaba Frank, ne haber?
Frank: Hiç, kahvaltımı yapıyordum, (gökyüzüne bakar) tek bulut yok, ne güzel değil mi?
Keller: Evet güzel.
Frank:  Pazar günü dediğin böyle olmalı.
Keller: (yanındaki gazeteleri göstererek) Gazete ister misin?
Frank: Ne fark eder? Hep kötü haber. Bugün ne felaket olmuş?
Keller: Bilmiyorum. Henüz haber kısmını okumadım. İş ilanları daha ilginç.
Frank: Neden? Bir şey mi alacaksın?
Keller: Yo, sadece ilgimi çekiyor. İnsanların ne istedikleri yani, anladın mı? Mesela adamın biri iki Newfoundland cinsi köpek arıyormuş. Ne işine yarayacaksa?
Frank: Komik.
Keller: Bir tanede burada, iyi fiyattan eski sözlükler aranıyor. İnsan eski sözlüğü niye ister ki?
Frank: Neden olmasın? Belki kolleksiyoncudur.
Keller: Bundan para kazanıyor mu diyorsun?
Frank: Tabii, böyle bir sürü insan var.
Keller: (başını sallar) Her çeşit iş var, benim zamanımda ya avukat, ya doktor olur ya da bir dükkanda çalışırdın. Şimdi...
Frank: Ben de vaktiyle orman memuru olmak istemiştim.
Keller: Ya, sen öyleymişsin, benim zamanımda kimse böyle düşünmezdi. (eliyle gazeteyi tarar)Böyle bir gazeteye bakınca ne cahil olduğunu anlıyorsun. (gazeteyi tararken yavaşça) Psss!
Frank: (Ağacı farkeder) Hey ağacınıza ne oldu?
Keller: Felaket değil mi? Dünkü fırtınadan olmuş olmalı. Dünkü fırtınadan haberin yok mu?
Frank: Biliyorum, benim bahçe de darmadağın olmuş. (Ağacın yanına gider)Yazık olmuş. (Keller'e dönerek) Kate ne dedi?
Keller: Daha herkes uyuyor. Ben de burada onu bekliyorum.
Frank: Biliyor musun, bu komik.
Keller: Ne?
Frank: Larry Ağustos'da doğdu. Bu ay yirmi yedi yaşında olacaktı. Ve ağacı devrildi.
Keller: Onun yaşgününü hatırlamana şaşırdım Frank. Bu çok hoş.
Frank: Şey onun doğum haritası üzerinde çalışıyorum.
Keller: Bunu nasıl yapacaksın ki, burçlar gelecekten haber vermez mi?
Frank: Tam da bunu yapıyorum, bak şimdi: Larry'nin 25 kasımda kaybolduğu rapor edilmişti doğru mu?
Kelly: Eee?
Frank: O halde 25 kasımda öldüğünü varsaymalıyız. Şimdi Kate'in istediği ...
Kelly: Bunu yapmanı Kate mi istedi?
Frank: Evet, Kate 25 kasımın Larry'nin talihli günü olup olmadığına bakmamı istedi.
Kelly: Talihli günü mü?
Frank: Yani yıldızlara göre talihli günüyse o gün ölmesi imkansız demek.
Keller: O zaman kasımın yirmibeşi talihli günü müymüş?
Frank: Ben de bunu araştırıyorum. Zaman alıyor! Bak şimdi, işin püf noktası şu, eğer kasımın yirmibeşi onun talihli günüyse, o zaman mutlaka bir yerlerdedir ve hayattadır. Yani bu mümkün. (şimdi Jim'i farkeder, Jim ona sanki bir salakmış gibi bakmaktadır, Jim'e bakarak belli belirsiz güler)Seni görmemiştim.
Keller: (Jim'e) Bunun söyledikleri akla yatkın mı?
Jim: Gayet iyi, sadece aklını kaçırmış, hepsi bu.
Frank: Senin sorunun şu ki hiçbir şeye inancın yok.
Jim: Ve senin sorunun da her şeye inanmak. Bu sabah benim oğlanı gördün mü?
Frank: Hayır.
Keller: Düşünebiliyor musun? Çantasının içinden hasta termometresini almış.
Jim:(ayağa kalkar) Hale bak. Kıza bir bakması yetiyor hemen termometreyi alıyor.
Frank: Bu çocuk gerçekten bir doktor olacak, akıllı.
Jim: Cesedimi çiğnemesi lazım doktor olacaksa. Bu iyi bir başlangıç.
Frank: Niye? Bu şerefli bir meslek.
Jim: (yorgun yorgun ona bakar)Frank, ders vermeyi bırakır mısın?
Keller güler
Frank: Niye? İki hafta önce bir film izledim, bana seni hatırlattı. Filmde bir doktor vardı...
Keller: Don Ameche!
Frank: Galiba oydu, evet. Adam bodrum katında bir şeyler keşfediyordu. Sen de öyle yapmalısın, insanlığa faydalı olabilirsin..
Jim: Warner Brothers' ın maaşıyla insanlığa faydalı olmak isterdim.
Keller: (gülerek onu göstererek)Bu çok iyiydi Jim.
Jim: (eve bakar)Şey, burada olması gereken güzel kız nerede?
Frank: (heyecanlı)Annie mi geldi?
Keller: Hem de. Üst katta uyuyor. Dün, gece bir treninden aldık. Harika bir kız, buradan gittiğinde sıska bir kızcağızdı, şimdi tam bir hanım olmuş. Onu zor tanıdım. Daha dün bahçeden eve, evden bahçeye koşturup duruyordu.Evinde çok mutlu bir aile yaşıyordu Jim.
Jim: Onunla tanışmaktan memnun olacağım, mahalleli için güzel bir kız iyi olur, etrafta bakacak başka güzel bir şey yok
(Jim'in karısı Sue gelir, kilolu ve bundan korkan, kırk yaşlarında bir kadındır. Karısını görünce Jim ilave eder) Karım hariç tabii ki..
Sue: Bayan Adams telefonda seni köpek.
Jim: (Keller'e) bu görülen bir şart , (karısının yanına gider) hayatım, ışığım
Sue: Peşimde dolaşıp durma (onların evini gösterir) ve onu tersle. Parüfümün kokusu telefondan bile duyuluyor.
Jim: O kızla ne derdi var?
Sue: Bilmiyorum hayatım, ağzı şekerle dolu değilken, korkunç keder içindeymiş gibi geliyor.
Jim: Niye sadece uzanmasını söylemiyorsun?
Sue: Bunu sen söylersen daha hoşuna gidiyor. Hem Bay Hubbard'a ne zaman gideceksin?
Jim: Hayatım Bay Hubbard hasta değil, hem orada oturup kadının elini tutmaktan daha önemli işlerim var.
Sue: Bana öyle geliyor ki, on dolara elini tutabilirsin.
Jim:(Keller'e) Oğlun golf oynamak isterse söyle ben hazırım. Ya da şöyle otuz yıllığına dünya seyahatine çıkmak isterse (dışarı çıkar)
Keller: Niye adamı iğneliyorsun? Adam doktor, kadınlar onu çağıracak tabii ki.
Sue: Sadece Bayan Adams'ın telefonda olduğunu söyledim. Biraz senin maydonozlardan alabilir miyim?
Keller: Tabii ki. (kadın biraz maydanoz kopartır)Sen epey hemşirelik yaptın Susie, sen çok çok fazla....gerçekçisin.
Sue: (gülerek) senin lafın!
Lydia Luber içeri girer. Yirmi yedi yaşında, gürbüz, güleryüzlü bir kızdır.
Lydia: Frank tost makinası.......(diğerlerini farkeder)merhaba
Keller: Merhaba!
Lydia:(Frank'a)Tost makinası yine bozulmuş.
Frank: Ee, fişi tak, daha bugün tamir ettim.
Lydia: (nazik ama ısrarla)Lütfen hayatım şunu eski haline getir.
Frank: Tost makinası gibi basit bir aleti nasıl çalıştıramıyorsun anlamıyorum! (çıkar)
Sue:(gülerek)Thomas Edison
Lydia: (özür diler gibi)Gerçekten elinden her iş gelir.(devrilmiş ağacı görür)A, ağacı rüzgar mı devirdi?
Keller: Evet dün gece.
Lydia: Vah vah çok yazık, Annie geldi mi?
Keller: Birazdan aşağı iner, onunla tanışana kadar bekle Sue, muhteşemdir.
Sue: Erkek olmalıymışım, erkekler beni sürekli güzel kadınlarla tanıştırıyorlar. (Joe'ya) Ona sonra gelmesini söyle, evine neler yaptığımızı görmek isteyecek sanırım ve teşekkürler (çıkar)
Lydia: Hala mutsuz mu Joe?
Keller: Annie mi? Göbek atacak hali yok ama üstesinden geldiğini sanıyorum.
Lydia: Evlenmeyi düşünüyor mu? Biri var mı?
Keller: Galiba, kaç yıl geçti, ömür boyu yas tutacak hali yok.
Lydia: Bu çok tuhaf, Annie burada ve hala evlenmedi. Benimse üç bebeğim var, hep tam tersi olacak diyordum.
Keller: İşte savaşın yaptıkları. İki oğlum vardı şimdi bir tane kaldı. Bütün hesaplar altüst oldu. Benim zamanımda oğulların varsa gurur duyardın, şimdiyse bir doktor dünyaya bir oğlan getirecek bir yol bulursa milyonlar kazanıyor
Lydia: Biliyorsun tam şeyi okuyordum...
Chris Keller gelir, kapı eşiğinde durur.
Lydia: Merhaba Chris.
Frank sahne dışından seslenir:
Frank: Gelsene Lydia! Tost makinasının çalışmasını istiyorsan fişi miksere takma
Lydia: (utanarak güler)Öyle mi yapmışım?
Frank: Ve bir dahaki sefere bir şey tamir edince delirdiğimi söyleme. Gel hadi.
Lydia: (Keller'a) Artık dilinden kurtulamam.
Keller:(Frank'a seslenir) Ne fark var ki, tost yerine muzlu süt içersin.
Lydia: şştt şştt (gülerek sahneden çıkar)
Chris kızı izler, otuz iki yaşındadır, babası gibi sağlam yapılıdır ve iyi bir dinleyicidir. Çok şefkatli ve sadık bir adamdır. Bir elinde bir fincan kahve, diğerinde donut vardır.
Keller: Gazeteyi ister misin?
Chris: Sadece kitap ekini.
Keller: Her zaman kitap ekini okursun ama tek kitap almazsın.
Chris Cehaletimin farkında olmayı seviyorum.
Keller: Nasıl şey bu, her hafta yeni bir kitap mı çıkıyor?
Chris: Bir sürü yeni kitap.
Keller: Hepsi farklı mı?
Chris: Hepsi farklı.
Keller kafasını sallar, bıçağı sıranın üstüne koyar, biley taşını dolaba götürür.
Keller: Annie kalkmadı mı?
Chris: Annem yemek odasında ona kahvaltı hazırlıyor.
Keller: (ağaca bakarak)Ağaca ne oldu gördün mü?
Chris(bakmadan) Yaa..
Keller: Annen ne diyecek?
Yoldan Bert çıkagelir, sekiz yaşındadır, önce tabureye sonra Keller'in sırtına atlar.
Bert: Sonunda kalkmışsın.
Keller:( onun etrafında dönüp, sırtından indirir)Hah Bert gelmiş! Tommy nerede? Yine babasının termometresini almış.
Bert: Ateşini ölçüyor
Chris: Ne?
Bert: Sadece ağızdan.
Keller: Ah ağızdansa zararı yok, ee, bu sabah ne haberler var Bert?
Bert: Hiçbir şey yok. (devrilmiş ağacın yanına gider, etrafını dolaşır)
Keller: O zaman ortalığı yeterince kolaçan etmemişsin, seni polis yaptığım ilk günlerde her sabah yeni bir vakayla gelirdin. Şimdi yeni bir şey yok.
Bert: Otuzuncu caddedeki birkaç çocuk dışında. Bir konserve kutusunu tekmelemeye başlayınca onları kovaladım çünkü siz uyuyordunuz.
Keller: Şimdi oldu Bert, bilmen gereken ilk şey seni bir dedektif yapacak yetkim var.
Bert: (yakasından tutup çekerek, kulağına fısıldar) Artık hapisaneyi görebilir miyim?
Keller: Biliyorsun ki, hapisaneyi görmene izin yok
Bert: Yaa, bahse girerim orada bir hapisane bile yok. Bodrum kat pencerelerinde parmaklık görmüyorum.
Keller: Bert şerefim üzerine söylüyorum ki bodrum katta bir hapisane var. Sana tüfeğimi gösterdim ya?
Bert: Ama o bir av tüfeğiydi.
Keller: Suçluları tutuklama tüfeği!
Bert: O zaman niye kimseyi tutuklamıyorsun? Geçen gün Tommy, Doris'e kötü bir söz söyledi ve sen onu görevden bile almadın.
Keller tüm bunlardan çok hoşlanan Chris'e göz kırpar
Keller: Evet yaa, şu Tommy çok tehlikeli bir tip. Ne söyledi?
Bert: (utanır)Söyleyemem.
Keller: (tişörtünden tutup çeker) azıcık ipucu ver.
Bert: Söylemem, hoş bir şey değil.
Keller: Sadece kulağıma söyle. Gözlerimi kapatırım belki duymam bile.
Bert parmak uçlarına basarak Keller'in kulağına fısıldar sonra utanarak birkaç adım geriye gider.
Bert: Söyleyemem bay Keller.
Chris: (gülerek)Söyletme.
Keller: Tamam Bert, sana inanıyorum, şimdi git ve gözlerini dört aç.
Bert: (ilgiyle) Niçin?
Keller: Niçin mi? Tüm mahalle sana bakıyor. Bir polis soru sormaz, haydi gözlemeye.
Bert: Tamam. (çardaktan ve sahneden çıkar)
Keller: (arkasından) sözüm söz Bert.
Bert durur ve kafasını uzatır.
Bert: Ne sözü?
Keller: Genel anlamda. ÇOK - DİK- KAT- Lİ- OL.
Bert: Tamam.
Keller:(gülerek)Tüm çocukları çıldırtıyorum.
Chris: Bir gün hepsi buraya gelip kafanı patlatacaklar.
Keller: Buna ne diyecek? Belki de görmeden önce biz anlatmalıyız.
Chris: Gördü.
Keller: Nasıl görsün ki? İlk kalkan bendim. O hala uyuyor.
Chris: Devrilirken dışarıdaydı.
Keller: Ne zaman?
Chris: Bu sabah saat dört gibi. (yukarıdaki pencereyi gösterir)Çatırtıyı duyunca pencereden baktım, ağaç devrilirken tam yanında duruyordu.
Keller: Sabahın dördünde bahçede ne yapıyormuş?
Chris: Bilmiyorum. Ağaç devrilince eve koşturdu ve mutfakta ağladı.
Keller: Onunla konuştun mu?
Chris: Hayır...en iyisi yalnız bırakmak diye düşündüm.
Keller:(çok duygulanmıştır) Çok mu ağladı?
Chris: Odamdan duyuyordum.
Keller: Sabahın dördünde orada ne yapıyordu ki? Yine onu düşünüyordur, geceyarıları ortalıkta dolanıyor.
Chris: Sanırım öyle.
Keller: Tıpkı ölümünden sonraki haline döndü. Bu ne demek oluyor?
Chris: Ne demek bilmiyorum baba ama bildiğim bir şey varsa, annemle ilgili korkunç bir hata yaptık.
Keller: Nasıl?
Chris: Ona dürüst davranmayarak. Bu tür şeylerin bedeli ödenir, şimdi ödüyoruz.
Keller: Dürüst davranmamakla ne kasdediyorsun?
Chris: Larry'nin dönmeyeceğini biliyorsun , ben de biliyorum. Niye onun dönmesini düşünmesine izin veriyoruz?
Keller: Ne yapmak istiyorsun? Annenle kavga mı edecaksin?
Chris: Kavga etmek istemiyorum ama Larry'nin yaşadığına artık kimsenin inanmadığını anlamasının vakti geldi. (Keller yere bakarak, düşünür)niye geceleri onu düşünsün? Geceyarıları gelir diye beklesin? Aksini iddia ediyor muyuz? Hiç umudumuzun olmadığını açıkça söylüyor muyuz?
Keller:(Korkar)Bunları ona söyleyemezsin.
Chris: Söylememiz gerekir.
Keller: Nasıl ispatlayacaksın? İspatlayabilir misin?
Chris: Allahaşkına, üç yıl! Üç yıldan sonra kimse çıkıp gelmez. Bu akıl dışı.
Keller: Sana ve bana göre öyle. Ama ona göre öyle değil. Onun yüzüne bunları söyleyebilirsin ama ortada ne bir ceset, ne de bir mezar var, o zaman ne diyeceksin?
Chris: Otursana baba, senle konuşmak istiyorum.
Keller oğluna soran gözlerle bakar.
Keller: Sorun başbelası gazeteler. Her ay birinin oğlu bir yerlerden çıkageliyor o zaman sırada Larry olabilir...
Chris: Pekala, pekala..beni dinle. Annie'yi niye bize çağırdım biliyor musun?
Keller: Niye?
Chris: Biliyorsun.
Keller: Şey, bir fikrim var ama tüm hikaye ne?
Chris: Ona evlenmek teklif edeceğim.
Keller: Şey, bu sadece seni ilgilendirir Chris.
Chris: Sadece beni ilgilendirmediğini biliyorsun.
Keller: Ne yapmamı istiyorsun? Aklın başında olacak yaştasın.
Chris: Tamam o zaman, bu işi tamamına erdireceğim.
Keller: Şey, annenin şey yapmayacağından emin olmak mı istiyorsun....
Chris: Demek sadece benim sorunum değilmiş.
Keller: Ben sadece diyorum ki..
Chris: Biliyor musun bazen beni delirtiyorsun, bundan anneme söz edersem ve o da bu yüzden kriz geçirirse seni de ilgilendirmez mi? Bazı şeyleri görmezden gelmekte ustasın.
Keller: Görmezden gelmem gereken şeyleri görmezden geliyorum. O kız Larry'ye aitti.
Chris: Larry'ye ait değil.
Keller: Annenin bakış açısından bakarsan Larry ölmedi ve sen Larry'ye ait olan bir kızı alamazsın. Bundan sonra nasıl yapmak istiyorsan yapabilirsin ama ben ne yapacağımı bilmiyorum. Anladın mı, bilmiyorum. Senin için ne yapabilirim?
Chris: Neden bilmiyorum ama ömür boyu ne zaman bir şey istesem, diğerleri üzülmesin diye kendimi frenlemek zorunda kalıyorum. Her seferinde..
Keller: Sen düşünceli bir insansın, bunda bir yanlışlık yok.
Chris: Düşünceliliğin canı cehenneme.
Keller: Annie'ye açıldın mı?
Chris: Önce senle konuşmak istedim.
Keller: Seninle evleneceğini ne biliyorsun? Belki o da annen gibi düşünüyordur.
Chris: Şey, eğer öyleyse bu iş biter. Yazdığı mektuplardan onu unuttuğunu düşünüyorum, anlarız, sonra da bunu annemle iyice bir konuşacağım, oldu mu baba? Bana mani olma.
Keller: Senin sorunun şu ki, fazla kadın tanımıyorsun. Hiç tanımadın.
Chris: Ne olmuş ki? Kadınlar konusunda hızlı değilim.
Keller: Niçin Annie olmak zorunda anlamıyorum.
Chris: Çünkü öyle
Keller: Bu iyi bir cevap ama her şeyi cevaplamıyor. Savaşa gittiğinden beri kızı görmedin. Beş yıl oldu.
Chris: Elimde değil. En iyi tanıdığım kız o. Kapı komşumuzdu, ileride eşim olacak kızı hayal ederken hep Annie gibi birini hayal etmiştim. Ne istiyorsun? Bir sebep sonuç çizelgesi mi?
Keller: Hayır. Chris annen abinin geri döneceğine inanıyor, bu kızla evlenirsen Larry'nin öldüğünü resmen ilan etmiş olacaksın. O zaman annene ne olacak? Biliyor musun, ben bilmiyorum.
Chris: Pekala baba.
Keller: Bunu biraz daha düşün.
Chris: Üç yıldır düşünüyorum. Beklersem annemin Larry'yi unutur, o zaman da normal bir düğün yapar ve herkes mutlu olur diye düşünmüştüm. Ama burada olmazsa başka bir yerde olması gerekecek.
Keller: Bu da ne demek oluyor?
Chris: Gideceğim. Evlenip başka bir yerde oturacağım. Belki New York.
Keller: Delirdin mi?
Chris: Çoktandır iyi çocuktum, iyi bir asalak, Artık bıktım.
Keller: Burada bir işin var. O ne olacak?
Chris: İş mi? İş beni teselli etmiyor.
Keller: Teselli olmak zorunda mısın?
Chris: Evet. Günde bir saat bunu seviyorum. Bütün gün boyunca para için koşturacaksam, en azından akşamlarım güzel olmalı, bir aile, çolukçocuk istiyorum, kendim için bir şeyler yapmak istiyorum, Annie bunların tam ortasında...şimdi nerede bulabilirim?
Keller: Yani demek istediğin, işi bırakcağını mı söylüyorsun?
Chris: Evet bu durumda bırakacağım.
Keller: Böyle düşünmemelisin.
Chris: O halde burada kalmama yardım et.
Keller: Tamam ama böyle düşünme. Beni duyuyor musun
Çünkü kahretsin ben niçin çalıştım? Sadece senin için Chris, hepsi senin içindi.
Chris: Biliyorum baba burada kalmama yardımcı ol.
Keller: Ama böyle düşünme duydun mu beni?
Chris: Öyle düşünüyorum.
Keller: Seni anlamıyorum değil mi?
Chris: Hayır anlamıyorsun, ben biraz zor biriyim.
Keller: Evet bunu görebiliyorum.
Anneleri gözükür, ellili yaşların başındadır. Duygularını kontrol edemeyen ve sevgisini çok güçlü gösteren bir kadındır.
Kate: Joe?
Chris: Merhaba anne.
Kate: (Keller'e)Lavabonun altından bir poşet aldın mı?
Chris: Evet çöpe attım.
Kate: Geri getir, içinde patateslerim vardı.
Keller: Ben onları çöp sanmıştım.
Chris gülmekten katılır.
Keller: (gülerek) Ben çöp sandım.
Anne: Bana bir iyilik yapar mısın Joe, bana yardım etme.
Keller: Yeni bir torba patates alabilirim.
Kate: Minnie çöp kovasını geçen gün kaynar suyla temizledi, senin dişlerinden daha temiz oldu.
Keller: Hem kırk yıl çalışıp ve bir hizmetçimiz olmasına rağmen çöpleri niye ben atıyorum anlamıyorum.
Kate: Mutfağın arkasında durah her şeyin çöp olmadığını kafana sokarsan sebzelerimi atmazsın, geçen sefer de soğanlarımı atmıştın.
Chris elinde poşetle gelir.
Keller: Evin içinde çöp olmasından hoşlanmıyorum.
Kate: O zaman yemek de yeme.
Chris: Bugünlük ödeştiniz.
Keller: Ya, yine en sona düştüm, bilmiyorum, vaktiyle param olursa bir hizmetçi tutacağım, karımın rahat edeceğini hayal ederdim. Şimdi param var, yardımcım var ama hizmetçi yerine karım iş görüyor.
Kate elinde bir kap fasulyeyle gelir.
Kate: Bugün kadının izin günü. Niye tartışıyorsunuz?
Chris: Annie yemeğini bitirmedi mi?
Kate: (etrafına bakınır)birazdan gelir, rüzgar dün neler yapmış, Allah daha beterini göstermesin.
Keller: Otur, sakin ol.
Kate: (elini başına götürür)kafamın tepesinde bir ağrı var.
Chris: Aspirin getireyim mi?
Annesi, yerden birkaç çiçek yaprağı toplar, koklayarak ayakta durur, sonra bitkilerin üzerine serper.
Kate: Artık gül kalmadı. Ne komik, her şey üstüste geliyor, bu ay onun yaşgünü, ağacı devrildi, Annie geldi, olanbiten her şey geri dönüyor, az önce bodrumdaydım ve neye çarptım? Onun beyzbol eldivenine, görmeyeli bir asır olmuştu.
Chris: Annie'nin gayet iyi göründüğünü düşünmüyor musun?
Kate: Söylemeye gerek yok çok iyi, çok güzel, hala onu buraya neyin getirdiğini bilmiyorum, onu gördüğüme memnun olmadım demiyorum ama........
Chris: Hepimizin birbirimizi tekrar görmek isteyeceğini düşünmüştüm, hem onu görmeyi ben de istiyordum.
Kate: Tek fark galiba burnu biraz uzamış ama o kızı her zaman seveceğim o biriyle tanışır tanışmaz hemen yatağına atlamayan kızlardan.
Keller: Of sen ne ........
Kate: Boşver, çoğu kız telgraf açılana kadar beklemiyor, geldiğine memnunum, böylece aklımın tamamen başımdan gitmediğini anlarsınız.
Chris: Evlenmemiş olması hala Larry'nin yasını tuttuğunu göstermez.
Kate: Neden? O zaman niye evlenmiyor?
Chris: Şey, birçok şeyden olabilir...
Kate: Ne mesela?
Chris: Bilmiyorum, herneyse ne, sana aspirin getireyim mi?
Annesi elini başına götürür, ayağa kalkar ve amaçsızca yükselen ağaçlara doğru gider.
Kate: Baş ağrısına benzemiyor.
Keller: Uykunu almıyorsun bu yüzden yatak odası terliğinden çok ayakkabısını giyiyor.
Kate: Berbat bir gece geçirdim, hiç böyle olmamıştı.
Chris: Ne oldu anne? Rüya mı gördün?
Kate: Rüya gibi değildi.
Chris: Larry'yi mi gördün?
Kate: Derin uykudaydım...uçuş eğitimindeyken bizim evin üstünden nasıl alçak uçuşla geçtiğini hatırlayın, kokpitin içinde yüzünü görürdük, işte rüyamda onu öyle gördüm ama daha yüksekteydi ta bulutların orada, o kadar gerçek gibiydi ki, elimi uzatsam ona dokunacaktım ve birden düşmeye başladı ve anne, anne diye bağırmaya başladı, sanki odadaymış gibi sesini duyuyordum! Bu onun sesiydi, ona dokunabilsem onu durdurabilirdim bir dokunsam..uyandım ve çok komikti, rüzgar...tıpkı uçağının motoru gibi uğulduyordu.. hala yarı uykuda gibi bahçeye indim, ağaç gözümün önünde devrildi ve uyandım..anladın mı? Bu ağacı asla dikmemeliydik. Ta başında söylemiştim. Onun hatırası için ağaç dikmek için çok erkendi.
Chris: Çok erken!
Kate: Hepimiz bu işin üstüne atladık, herkes onu gömmek için acele ediyordu. Ben ağaç dikmeyelim demiştim, (kocasına döner)sana demiştim!
Chris: Anne! Anne! Ağacı rüzgar devirdi. Bu neye işaret ediyor? Sen ne diiyorsun? Anne lütfen, lütfen yine başlama, bu iyi değil, bir işe yaramıyor, düşünüyorum da artık onu unutmamız gerektiğini kendimize söylemeliyiz.
Kate: Bunu bu hafta üçüncü kez söylüyorsun.
Chris: Çünkü bu doğru değil. Bir türlü tekrar hayatımıza devam etmiyoruz. Sanki bir tren istasyonunda asla gelmeyecek bir treni bekler gibiyiz.
Kate: Bir aspirin getirsene.
Chris: Tamam ve artık bunu bitirelim anne, düşündüm de dördümüz akşam yemeğine çıkabiliriz, belki sahilde dansa gideriz.
Kate: İyi, bu gece gidebiliriz.
Keller: Bana uyar!
Chris: Kesinlikle, biraz eğlenelim, bu aspirinle başlayabilirsin.
(Chris eve girer, annesinin yüzündeki gülümseme kaybolur)
Kate: (suçlar gibi)O kızı niye davet etti?
Keller: Bu seni niye rahatsız etti?
Kate: Üç buçuk yıldır New York'ta oturuyor niye şimdi birdenbire?
Keller: Şey, belki..belki sadece görmek istedi.
Kate: Kimse 700 kilometreden birini “sadece görmek için” gelmez.
Keller: Ne demek istiyorsun? Hayatı boyunca o kızla kapı komşusuydu, niye tekrar görmek istemesin? Bana öyle bakma bana da sana söylediğinden fazlasını söylemedi.
Kate: O kızla evlenmeyecek.
Keller: Böyle düşündüğünü nereden çıkardın?
Kate:Böyle olmalı.
Keller: Nasıl?
Kate: Burada neler dönüyor Joe?
Keller: Bak dinle kızım.
Kate: O kız ona ait değil Joe, kız da bunu biliyor.
Keller: Kızın aklını okuyamazsın.
Kate: Öyleyse niye hala bekar? New York bekar erkek dolu, niye hala evlenmedi? Muhtemelen yüzlerce kişi ona aptallık ettiğini söylemiştir ama o bekledi.
Keller: Beklediğini nereden biliyorsun?
Kate: Benim bildiğimi o da biliyor, son derece sadık bir kız o. En kötü anlarımda onun beklediğini biliyordum. Haklı olduğumu biliyorum.
Keller: Baksana hava çok güzel niye tartışıyoruz?
Kate: (uyararak)Bu evdeki hiç kimse bu kızın sadakatini yokedemez Joe, eller yapabilir ama babası, abisi yapamaz.
Keller: Ne yapmamı istiyorsun? Ne istiyorsun?
Kate: Larry dönecekmiş gibi davranmanızı istiyorum. İkinizin de. Kız geldiğinden beri sizi farketmediğimi sanmayın, buna katlanamam.
Keller: Ama Kate.
Kate: Çünkü dönmezse kendimi öldürürüm! Gül! Gül bana! (ağacı gösterir) ama bu ağaç niye tam kız gelmeden önceki gece devrildi? Kız Larry'nin odasında uyudu ve hatıraları parça parça oldu. Şuna bak, bak. Joe.
Keller: Sakin ol.
Kate: Bana inanmalısın Joe, tek başıma dayanamıyorum.
Keller: Sakin ol.
Kate: Daha bir hafta önce Detroit'de bir adam geri döndü, Larry'den çok daha uzun süredir kayıpmış. Al kendin oku.
Keller: Tamam, tamam, sakin ol.
Kate: Hepsinden çok sen buna inanmalısın.
Keller: Niye hepsinden çok ben?
Kate: Sadece inanmaktan vazgeçme.
Keller: Niye herkesten çok ben?
Bert koşarak gelir.
Bert: Bay Keller, Bay Keller Tommy yine o sözü söyledi.
Keller: Tek kelimesini bile hatırlamaz Ne dedi? Kim?
Bert: O ayıp kelimeyi.
Keller: Ha..şey
Bert: Eee onu tutuklamayacak mısın? Onu uyardım.
Keller: Kes şunu Bert, evine git. Burada hapisane filan yok.
Kate: Burda hapisane yok! Şu hapisane bahsine son vermeni istiyorum!
Bert: Çocuk tam caddenin karşısında.
Kate: Evine git Bert. Kadın sarsılmıştır şu işe bir son vermeni istiyorum Joe, şu hapisane işine.
Keller: Haline bak! Titriyorsun!
Kate: (kendini kontrol etmeye çalışır )Elimde değil
Keller: Saklayacak neyim var Kate? Allahaşkına neyin var Kate?
Kate: Saklayacak bir şeyin var demedim, sadece bu işe son ver dedim, son ver.
Annie ve Chris gelirler. Annie yirmi altı yaşındadır, Chris kıza kapıyı açar.
Ann: Merhaba Joe! (bir kahkaha atar ama kendine güveni yoktur çünkü herkes birbirini çok iyi tanımaktadır)Chris centilmence kolunu kıza uzatmış, birlikte aşağı inmektedir, bu havayı içine çek kızım, New York'ta böyle hava bulamazsın.
Kate: Annie o elbiseyi nereden aldın?
Ann: Görünce dayanamadım, üç haftalık maaşıma değmiş mi?
Kate: (eşine)Bu kız dünyanın en..(Ann'e)muhteşem, tek kelimeyle muh....
Chris: Şaka yapmıyorum bu kız dünyanın en güzel kızı değil mi?
Kate: (Chris'in ayan beyan hayranlığı ile hazırlıksız yakalanır, oğlunun elindeki su bardağı ve aspirine uzanır)azıcık kilo almışsın hayatım değil mi? (hapı yutar)
Ann: Alıp veriyorum
Ann çitlere koşar.
Ann: Kavaklar nasıl büyümüş oğlum!
Keller: e, üç yıl geçti kızım,yaşlanıyoruz Annie.
Kate: Annen nasıl? New York'u sevdi mi?
Ann: (biraz kırılmış)Bizim hamağımızı niye atmışlar?
Keller: Ah hayır, kopmuştu, birkaç yıl önce.
Kate: Ne kopması? Heyheyleri üstündeyken pat diye atlayıp kopartmıştı.
Ann:(güler ve Jim'in bahçesine bakar)a, affedersiniz!
Jim çitin yanına gelir, puro içmektedir
Jim: Nasılsınız? (Chris'e) Çok zeki görünüyor
Chris: Ann bu Jim yani doktor Bayliss.
Ann:(el sıkışırlar)a evet, hakkınızda çok şey yazdı.
Jim: Ona inanma, herkesi sever, askerdeyken adı rahibe mckeller'dı.
Ann: İnanırım. Biliyor musun (Kate'e dönerek)onun bu bahçeden geldiğini görmek çok tuhaf, sanırım hiç büyümeyeceğim, sanki annem, babam da buradalar gibi ve sen abimle cebir çalışıyorsun, Larry ev ödevimi kopyalamaya uğraşıyor, bu geçen yıllar hatırlamanın ötesinde bir şey
Jim: Umarım bu gitmemi istediğin anlamına gelmiyor.
Sue (sahne dışından) Jim buraya gel, Bay Hubbard telefonda!
Jim: Konuşmak istemiyorum demiştim sana!
Sue: Lütfen canım lütfen
Jim: Pekala Susie, tamam, tamam, daha yeni tanıştık Ann ama benden sana ufak bir tavsiye, bir gün evlenirsen asla kocanın parasına güvenme.
Sue: Jim?
Jim: Geldim, geldim
Kate: Ona gitar öğrenmesini söyledim, ikisi için ortak bir ilgi alanı olurdu, şey gitar seviyor.
Ann (sanki Kate'i altetmek ister gibi aniden canlanır, gidip Keller'ın kucağına oturur)
Ann: Hadi bugün yemeği sahilde yiyelim, Larry gitmeden önce yaptığımız gibi ortalığın tozunu attıralım.
Kate: Onu düşünüyor musun? (zafer kazanmış gibi)Gördün mü, onu düşünüyor.
Ann: Ne demek istiyorsun Kate?
Kate: Hiçbir şey sadece onu unutmamışsın, senin aklında.
Ann: Böyle söylemen komik, onu nasıl hatırlamam?
Kate: Bavullarını yerleştirdin mi?
Ann: Evet, giysilere takmışsın ha, dolapta zor yer buldum
Kate: Hayır unuttun mu, orası Larry'nin odası
Ann: Yani onlar Larry'nin mi?
Katee: Tanımadın mı?
Ann: Şeyy...onları şey yapacağını düşünmemiştim..yani ayakkabılar pırıl pırıl parlıyordu..
Kate: Evet canım, uzun zamandır seninle konuşmayı istiyordum Annie, bana bir şeyler söyle.
Ann: Neyi?
Kate: Bilmem, güzel bir şeyler..
Chris: Sık dışarı çıkıp çıkmadığını merak ediyor.
Katee: A, kapa çeneni.
Keller: İlgilendiğin ciddi birisi var mı?
Katee: Niye ikiniz de kesmiyorsunuz?
Keller: Annie, bu kadınla artık bir lokantaya gidemezsin. Beş dakika sonra otuzdokuz yabancı insan masaya oturup hayat hikayelerini anlatmaya başlar.
Kate: Annie'ye özel bir şey soramayacaksam...
Keller: Sormak tamam ama sen kızın başının etini yiyorsun
Ann: Seni ezmelerine izin verme, istediğini sorabilirsin ne bilmek istiyorsun Kate? Hadi dedikodu yapalım.
Katee: Sağduyulu olan tek kişi o. Annen...boşanmıyor ya?
Ann: Hayır, bu konuda daha sakin. Sanırım babam çıkınca birlikte yaşamaya başlayacaklar, tabii New York'ta.
Kate: Bu iyi çünkü senin baban hala, yani tüm olan bitene rağmen o düzgün biri.
Ann: Umurumda değil, istiyorsa annemi geri alabilir.
Kate: Ya sen? Sen birileriyle çıkıyor musun?
Ann: Yani hala onu bekleyip beklemediğimi mi soruyorsun?
Kate: Şey hayır onu beklemeni ummuyorum fakat
Ann: Ama bunu kasdettin değil mi?
Kate: Şey..evet
Ann: Şey beklemiyorum Kate.
Kate: Öyle mi?
Ann: Komik değil mi? Onun hala şey olduğunu düşünüyor olamazsın..?
Kate: Biliyorum canım ama komik deme çünkü gazeteler böyle haberlerle dolu. New York'u bilmiyorum ama Larry'den çok daha uzun süre kayıp olan birinin geri döndüğü yazıyordu Burma'daymış.
Chris: Eve gelmeyi çok istememiştir anne
Kate: Çok akıllısın sen
Chris: Burma'da felaket vakit geçirir insan
Ann: (ayağa kalkıp Chris'in arkasına dolanır)Duymuştum.
Chris: Anne bahse girerim üç yıldan sonra döneceğine inanan ülkedeki tek kadınsın
Kate: Emin misin?
Chris: Evet öyle.
Kate: Eminsen eminsindir. Radyolarda söylemiyorlar ama eminim akşam olup karanlık basınca hala oğullarını bekliyorlardır.
Chris: Anne sen kesin..
Kate: Bu kadar akıllı olma, yeter, senin bilmediğin birkaç şey var, hepinizin bilmediği, ve bir tanesini söyleyeceğim Annie, kalbinin çok derininde daima onu bekliyorsun.
Ann: Hayır Kate.
Kate: Ama kalbinin derinliklerinde!
Chris: Kendisi biliyor herhalde, bilmeyecek mi?
Kate: Sana ne düşünmen gerektiğini söyleyenlere bakma, kalbini dinle, sadece kalbini.
Ann: Kalbin sana niye onun hala sağ olduğunu söylüyor?
Kate: Çünkü öyle olması gerekiyor.
Ann: Ama niye Kate?
Kate: Bazı şeyler olmak zorundadır ve bazı şeyler asla olamaz, tıpkı güneşin doğmak zorunda olması gibi, olmak zorunda, aksi taktirde herşey olabilir ama tanrı orada, bu yüzden bazı şeyler asla olmaz, o korkunç savaşa gittiği gün, bana mektup yazdı mı? Gazeteye geçti mi? Hayır ama o sabah başımı yastıktan kaldıramadım, Joe'ya sor, birden anladım, biliyordum, o gün az kalsın ölüyordu, haklıyım Ann biliyorsun.
Ann: Hayır Kate.
Kate: Biraz çay içmeliyim
Frank elinde bir merdivenle gelir.
Ann: (Frank'in elini tutar) Aa, Frank saçların dökülüyor.
Keller: Sorumlulukları var
Frank: Cee!
Keller: Frank olmasa yıldızlar ne zaman çıkacağını bilmez
Frank: Daha kadınsı olmuşsun, olgunlaşmışsın..
Keller: Sakin ol Frank artık evli bir adamsın
Ann: Hala manifaturacılık mı yapıyorsun?
Frank: Neden olmasın? Belki ben de başkan olabilirim, abin nasıl? Diplomasını aldı diye duydum.
Ann: A, George kendine büro açtı.
Frank: Deme! Ya baban? ..
Ann: İyi, ben Lydia'yı görmeye geleceğim.
Frank: Ne haber? Baban yakında bir af bekliyor mu?
Ann: Gerçekten bilmiyorum.
Frank: Yani hissediyorum ..biliyorsun baban gibi entelektüel bir adamı içeri tıkıyorlarsa buna göre bir kanun olmalı ya infaz etsinler ya bir yılın sonunda bıraksınlar
Chris: Merdiveni taşımama el atayım mı Frank?
Frank: Olur, yıldız haritasını bu gece tamamlarım Kate, görüşürüz, Ann harika görünüyorsun.
Ann: Babam hakkında konuşmaktan bıkmadılar mı?
Chris: Artık kimse onun hakkında konuşmuyor.
Keller: Yorgan gitti kavga bitti çocuğum
Ann: Bana söyleyin çünkü eğer bu konuyu açacacak birileriyle karşılaşmak istemiyorum.
Chris: Bu konuda endişelenmeni istemiyorum.
Ann: Hala olayı hatırlıyorlar mı Joe? Hala konuşuyorlar mı?
Joe: Bu olayı hala konuşan tek kişi karım.
Katee: Çünkü çolukçocukla poliscilik oynuyorsun. Hepsinin ana babaları senin kodesten haberdarlar, kodes, kodes, kodes.
Keller: Olan şu ki, hapisaneden eve döndüğümde çocuklar çok ilgilenmişlerdi. Çocukları bilirsin, ben hapisane konusunda uzman gibiydim ve günler geçtikçe kafaları karıştı..ve sonunda ben dedektif oldum.
Katee: Çocukların kafası karışmadı, kartondan polis rozetleri alıp çocuklara veriyor. (gülerler)
Ann ayağa kalkar, Keller'ın yanına gelip, elini omzuna koyar.
Ann: Bu konuda gülebilmen harika.
Chris: Niye? Ne bekliyordun ki?
Ann: Bu mahallede hatırladığım son şey “katiller” sözcüğüydü. Hatırladın mı Kate? Bayan Hammond evimizin önünde durmuş katiller diye bağırıyordu. Sanırım hala burada oturuyordur..
Kate: Hala buradalar.
Keller: Onu dinleme, her cumartesi gecesi tüm haydutlar bu çardakta poker oynuyorlar, katiller diye bağıranların hepsi benim paramı alıyor.
Kate: Yapma Joe, o hassas bir kız onu kandırma. Babanı hala hatırlıyorlar. (Joe'yu işaret eder)Onun durumu başka, o beraat etti, babansa hala içeride. İşte bu yüzden senin gelmen hakkında o kadar hevesli değildim. Dürüst olmak gerekirse senin ne kadar hassas olduğunu biliyordum Chris'e de söyledim dedim ki...
Keller: Dinle benim gibi yaparsan iyi hissedersin, eve geldiğim gün arabadan indim ama kapının önünde değil köşede, Annie, Chris orada olmalıydınız, herkes benim o gün çıkacağımı biliyordu, yollar dolmuştu, gözünüzün önüne getirin, hiçbiri masum olduğuma inanmıyordu anlattıkları hikayeye şuydu beraat ettirilmem için birilerini kandırmıştım sonra arabadan indim caddede yürüdüm hem de gülümseyerek. Şerefsiz! Ben bir şerefsizdim, çatlak silindir başlıkları orduya satan hayvan, 21 P-40 uçağın Avustralya'da düşmesine sebep olan adam, çocuklar o gün caddede yürürken bal gibi suçluydum ama değildim ve cebimde suçlu olmadığımı gösteren mahkeme kağıdı vardı, yürüdüm, verandaları geçtim ve sonuç? Ondört ay sonra yine eyaletteki en iyi dükkan sahibi bendim, yine saygın bir adamdım her zamankinden güçlü..
Chris: (hayranlıkla)Joe McGuts
Keller: Onları altetmenin tek yolu bu, yaptığın en kötü şey buralardan gitmek oldu, baban çıkınca onun için zor olacak o yüzden buraya dönerse sevineceğimi söyledim.
Kate: Nasıl geri dönebilirler?
Keller: Dönene kadar bu iş bitmez, tekrar insanlar onunla konuşmaya, iskambil oynayana ona gülümseyene kadar..bir adamla poker oynuyorsan katil olamaz ve bir dahaki sefer ona mektup yazarsan bu söylediklerimi ilet duydun mu?
Ann: (şaşkın) Ona karşı bir düşmanlık hissetmiyor musun?
Keller: Annie asla insanları çarmıha germem.
Ann: Ama o senin ortağındı ve seni çamurun içine o çekti.
Keller: Şey, canım cicim demiyorum ama affetmek zorundasın değil mi?
Ann: Ya sen Kate, ona kızmıyor musun?
Keller: Bir dahaki sefere babana yaz
Ann: Ona mektup yazmam
Keller: Şey.........
Ann: Hayır ona asla yazmam, abim de yazmaz, sen de böyle mi hissediyorsun?
Chris: O yirmibir pilotu öldürdü.
Keller: Bu nasıl bir konuşma?
Kate: Söylenecek laf değil bu.
Ann: Başka ne söylenebilir ki? Onu aldıklarında peşinden gittim her gün ziyaret ettim her gün ağlıyordum ta ki Larry hakkındaki haberler gelene kadar o zaman öyle bir adama acımanın yanlış olduğunu farkettim babam olsun veya olmasın burada tek şey var ki, uçakların düşmesine sebep olacak parçaları bilerek gönderdi. Larry'nin de o uçaklardan birinde olmadığı ne malum?
Kate: Bunu bekliyordum, Annie burada kaldığın müddetçe bir daha bunu duymayayım.
Ann: Beni şaşırttın, ona ifrit olduğunu sanıyordum
Kate: Baban Larry'e bir şey yapmadı. Hiçbir şey
Ann: Ama bunu bilemeyiz
Kate: Burada kaldığın müddetçe!
Ann: Ama Kate
Kate: Bunu kafandan çıkart
Keller: Çünkü...
Kate: Bu kadar yeter, yetti canıma.
Keller: Şu var ki..
Kate: O ölmedi bu yüzden tartışmayın..gel hadi
Keller:(öfkeli)bir dakika, bak şimdi Annie.......
Chris: Tamam baba unut artık
Keller: Hayır öyle düşünmüyor Annie
Chris: Bu konudan bana gına geldi, kapatalım artık
Keller: Böyle düşünmeye devam etmesini mi istiyorsun? O silindir başlıklar sadece P-40' lara gitti. Senin neyin var? Larry hiçbir zaman P-40'larla uçmadı.
Chris: O zaman P-40'larla kim uçtu? Domuzlar mı?
Keller: Adam aptaldı ama bu onu bir katil yapmaz. Hiç sağduyun yok mu? Bak bu onu ne hale getiriyor? Dinle, savaşta o dükkanda ne yapıldığını taktir etmen gerekir. İkiniz de! Orası bir tımarhaneydi. Binbaşı her yarım saatte bir silindir başlık istiyordu, telefonda bizi azarlıyorlardı, başlıkları kamyonlara neredeyse ıslak, sıcak haldeyken yüklüyorduk, yani işe insancıl şekilde bakın diyorum, insanca..birdenbire bir parti çatlak mal ortaya çıktı, böyle şeyler olur, bu iş, minnacık, saç teli kadar ince bir çatlak...pekala o basit bir adamdı, baban yüksek seslerden daima korkardı, binbaşı ne der? yarım günlük üretim boşa gitti, ne diyeceğim? Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Yani, insan. Bu yüzden aletlerini alıp çatlakların üzerini kapattı, tamam bu yanlış, bu kötü ama basit bir insan böyle yapar, eğer o gün orada olsaydım ona söylerdim..onları at Steve derdim..ama tek başına korktu..ama biliyorum bir zarar vermek istemedi yüzde yüz ertelerler diye düşündü, bir hataydı ama cinayet değil, onun hakkında böyle düşünmemelisiniz beni anlıyor musunuz? Bu doğru değil.
Ann: Joe unutalım bunu.
Keller: Annie Larry hakkındaki haber geldiğinde baban bitişik hücredeydi ve ağladı bütün gün ağladı.
Ann: Bütün gün ağladı
Keller: Annie neden böylesin anlamıyorum
Chris: Susacak mısın artık?
Ann: Ona bağırma sadece herkesin mutlu olmasını istiyor
Keller: Ben böyle düşünüyorum. Biftek yemeğe gidelim mi?
Chris: Ve şampanya
Keller: Swanson'u arayıp bir masa ayırtayım, büyük gece Annie!
Ann: Beni korkutamazsın
Keller: Bu kızı seviyorum, sen onu hazırla, güzel bacakların var Annie! Bu gece herkesin sarhoş olmasını istiyorum şuna bak kızardı
Chris: Çayını iç seni çapkın, esaslı adam değil mi?
Ann: Anne babasını seven tanıdığım tek insansın
Chris: Biliyorum bunun modası geçti değil mi?
Ann: Pekala bu iyi bir şey biliyor musun burada olmak güzel hava çok tatlı
Chris: Geldiğine pişman değil misin?
Ann: Yoo ama kalmaya gelmedim
Chris: Neden?
Ann: En birinci sebep annen gitmemi söyledi
Chris: Şeyy
Ann: Bunu gördün..ve sonra sen....sen
Chris: Ne?
Ann: Geldiğimden beri çok çekingensin.
Chris: Sorun şu ki yaklaşık bir haftadan beri gizli gizli sana yaklaşmak istiyordum ama böyle toplanınca herkes doğal karşıladı.
Ann: Öyle olacağını biliyordum ne de olsa annen.
Chris: Nereden biliyordun?
Ann: Onun bakış açısından, yoksa niye geleyim?
Chris: Şey.....ister miydin....gelmeni bu yüzden istedim sanırım
Ann: Benim de gelme sebebim sanırım buydu
Chris: Ann, seni seviyorum, seni çok seviyorum. Seni seviyorum. Hayal bile edemezdim..sana tüm söyleyebileceğim bu, seni utandırdım bunu burada söylemeyi istememiştim, daha önce gitmediğimiz, yepyeni bir yerde söylemek istemiştim...burada olmasını doğru bulmuyorsun değil mi? bu avlu, bu sandalye? Benim için hazır olmanı istiyorum, seni ............ kazanmak istemiyorum.
Ann: Ah Chris uzun zamandan beri hazırım.
Chris: O zaman Larry'nin ebediyen gittiğine eminsin.
Ann: İki yıl önce az kalsın evleniyordum.
Chris: Niye evlenmedin?
Ann: Bana mektup yazmaya başladın.
Chris: O zamandan beri bir şeyler mi hissediyordun?
Ann: Ogünden beri her gün
Chris: Niye bana söylemedin?
Ann: Seni bekliyordum Chris. O güne kadar yazmadın, ve yazdığında ne dedin? Biliyorsun anlaşılmaz olabiliyorsun.
Chris: Bir öpücük ver Ann, tanrım Annie'yi öptüm, Annie, Annie'yi öptüm, seni öpmeyi ne kadar ne kadar uzun zamandır istiyordum.
Ann: Seni hiç affetmeyeceğim niye bunca yıl bekledin? Tüm yaptığım oturup seni düşünmenin delilik olup olmadığıydı..
Chris: Annie asıl şimdi yaşamaya başlayacağız seni o kadar mutlu edeceğim ki..(kızı öper ama vücutları birbirine değmeden)
Ann:
Chris: Seni öptüm
Ann: Larry'in kardeşi gibi. Kendin gibi öp Chris. Ne var Chris?
Chris: Bir yere gidelim, senle yalnız kalmak istiyorum
Ann: Hayır, ...sorun ne? Annen mi?
Chris: Hayır öyle bir şey değil
Ann: O zaman yanlış olan ne? Mektuplarında bile bir çekingenlik vardı
Chris: Evet sanırım öyleydim ama üzerimden atıyorum.
Ann: Bana söylemelisin
Chris: Nasıl başlayacağımı bilmiyorum.
Ann: Böyle olmayacak.
Chris: Bir sürü başka şeyle karışık..hatırladın mı deniz aşırı yerler...bir şirkette çalışıyordum..
Ann: Evet tabii
Chris: Şey onları kaybettim
Ann: Kaç tanesini?
Chris: Hepsi
Ann: Amanın!
Chris: Bunun kafana dank etmesi biraz zaman alıyor çünkü onlar sadece erkek değillerdi, mesela bir seferinde günlerdir yağmur yağıyordu ve bu çocuk gelip kalan son kuru çorabını bana verdi, cebime koydu, bu küçük bir şey ama arkadaşlarım böyle çocuklardı, onlar ölmediler birbirleri için kendilerini öldürdüler yani demek istediğim biraz bencil olsalardı şimdi burada olurlardı ve aklıma bir şey geldi ....onların aşağı gidişlerini izlerken her şey yok oldu, anladın mı? Ama bu yeni şey meydana geldi bir tür sorumluluk, beni anlıyor musun? Bunu göstermek için onu bir tür abide gibi tekrar dünyaya getirmek, ve herkes onu hissederdi, arkasında onun durduğunu anlardı ve bu onun için bir fark yaratacaktı ve eve geldim ve inanılmazdı bunların burada bir anlamı yoktu her şey onlar için bir otobüs kazası gibiydi babamla işe gittim ve yine günlük koşturmaca senin dediğin gibi bir tür utanç duydum çünkü kimse değişmemişti. Bu çocuklar salaklık yapmış gibi görünüyordu. Hayatta kalmamın yanlış olduğunu düşündüm banka cüzdanını açmak arabamı kullanmak yeni buzdolabına bakmak demek istediğim bu şeyleri savaş haricinde yaparsın ama o arabayı sürerken savaştan nemalanmış gibi olursun, eline kan bulaşmıştır, bir parçasını bile almayı istemedim
ve sanırım sen de buna dahildin.
Ann: Ve hala böyle mi düşünüyorsun?
Chris: Bilmeni istedim Annie
Ann: Çünkü artık böyle düşünmene gerek yok neye sahipsen buna hakkın var her şey Chris bunu anlıyor musun ve paraya gelince paranla ilgili hiçbir sorun yok baban gökyüzüne yüzlerce uçak gönderdi gurur duymalısın insan bunu ..........
Chris: Ah Annie Annie senin için bir servet yapacağım
Keller: (sahne dışından)Alo? Evet tabii
Ann: Bir servetle ne yapacağım? (öpüşürler, Keller evden çıkar)
Keller: Hey Ann abin telefonda...ne oluyor? Bugün işçi bayramı mı?(utanarak ayrılırlar, Keller merdivenden iner)
Chris: Tamam tamam
Ann: Böyle aniden gelmemelisin.
Keller: Şey kimse bugünün işçi bayramı olduğunu söylemedi, sosisler nerede?
Chris: Pekala sen dedin
Keller: Şey bugünden itibaren işçi bayramı, boynuma bir zil takacağım
Ann: Çok kurnaz.
Chris: Bir fil olarak George Bernard Show.
Keller: Hey diyeceğimi unutturdunuz, abin telefonda.
Ann: Abim mi?
Keller: Evet, şehirlerarası.
Ann: Sorun nedir? Yanlış bir şey mi var?
Keller: Bilmem, Kate'le konuşuyor çabuk ol adama beş dolara mal olacak
Ann: Acaba annene söylesek mi? Yani konuşma yapmak konusunda pek iyi değilimdir.
Chris: Bu geceye kadar bekleyelim. Akşam yemeğinden sonra. Gerilme, bana bırak.
Keller: Annene ne söyleyeceksiniz?
Chris: Devam et Ann, biz evleneceğiz baba, ee bir şey demeyecek misin?
Keller: Memnun oldum Chris ben sadece....George Colombus'tan arıyor
Chris: Colombus ?
Keller: Annie abisinin bugün babasını görmeye gideceğini sana söyledi mi?
Chris: Yoo bu konuda bir şey bildiğini sanmıyorum
Keller: Chris, o kızı iyi tanıdığına emin misin?
Chris: Bu nasıl bir soru böyle?
Keller: Sadece merak ettim, tüm o yıllar boyunca George babasını görmeye gitmiyor birdenbire gidiyor ve kız buraya geliyorsun
Chris: ee ne var bunda?
Keller: Delilik ama aklıma geldi. Benim aleyhime bir şey saklamıyordur değil mi?
Chris: Neden bahsettiğini anlamadım.
Keller: Sadece söylüyorum. Mahkemedeki son gününe kadar adam her şeyin suçunu bana attı ve o da onun kızı yani ya buraya bir şeyler bulmak için gönderildiyse?
Chris: Niye? Neyi bulacakmış ki?
Ann: (hala telefonda)Neden bu kadar heyecanlısın George? Orada n'oldu?
Keller: Demek istediğim davayı tekrar açarlarsa, bizim canımızı yakmak için.
Chris: Baba nasıl böyle bir şey düşünürsün?
Ann: (telefonda)Ama tanrı aşkına sana ne dedi?
Keller: Olamazmış, heh, biliyorsun
Chris: Baba beni şaşırtıyorsun
Keller: Tamam tamam unut gitsin. Senin yeni bir başlangıç yapmanı istiyorum Chris fabrikaya yeni bir isim vereceğim, Christopher Keller Şirketi.
Chris: J. O Keller yeterli
Keller: Bu konuda konuşuruz sana bir ev yaptıracağım, taştan, araç yolu olan, senin için yaptığım şeyden faydalanmanı istiyorum, yani neşeyle Chris, keyifle, utanmadan.
Chris: Yapacağım baba
Keller: Söyle bana
Chris: Neden?
Keller: Çünkü bazen paradan utandığını düşünüyorum.
Chris: Hayır böyle düşünme
Keller: Çünkü bu hak edilmiş bir para, yanlış bir yanı yok.
Chris: Baba bunu bana anlatmana gerek yok
Keller: Bak Chris senin için anneni kafaya alacağım, bu gece onu öyle sarhoş edeceğiz ki, düğün geliyor oğlum, kimsenin görmediği gibi bir düğün, şampanyalar, smokinler
Ann: (telefonda) Çok basit ne zaman heyecanlansan kontrolünü kaybediyorsun Allahaşkına sana ne söyledi? Pekala gel o zaman evet hepsi burada olacaklar kimsenin senden kaçtığı yok ve kendine hakim ol tamam, tamam Hoşça kal
Chris Bir şey mi oldu?
Keller: Buraya mı geliyor?
Ann: Saat yedide, Colombus'ta, gelmesi iyi olur dedim.
Keller: Tabii iyi olur, baban hasta mıymış?
Ann: Hayır, George hasta filan demedi, ben bilmiyorum, sanıyorum bu aptalca abimi bilirsin hadi arabayla gezelim ya da başka bir şey
Chris Tamam, baba anahtarları versene
Anne: Parka gidin bu saatte çok güzeldir
Chris: Gel Ann, görüşürüz.
Ann. Görüşürüz
Keller: Keyfine bak. (eşine döner)George ne istiyormuş?
Kate: Bu sabah Columbus'ta Steve ile birlikteymiş şimdi Annie yi görmek istiyor onca yıl Steve'e bir kartpostal dahi göndermedi savaştan beri bir kartpostal bile
Keller Yani?
Kate: Aniden uçağa atlayıp New York'tan Steve'i görmeye gidiyor uçakla !
Keller: ee yani?
Kate: Neden?
Keller: Kimsenin aklından geçeni okuyamam ya sen?
Kate: Niçin Joe? Steve onun birdenbire uçakla gelmesini sebep olacak ne söyledi?
Keller: Steve'in ona ne söylediğini niye umurumda olsun?
Kate: Emin misin Joe?
Keller: Evet eminim
Kate: Akıllı ol Joe, çocuk geliyor akıllı ol
Keller: Bir kez daha söylüyorum ne dedim duymadın mı ben eminim
Kate: Pekala Joe sadece akıllı ol
PERDE


Chris devrilmiş ağacı kesiyordur, beyaz ayakkabılarını, iyi pantolonunu giymiştir ama üzerinde gömlek yoktur, annesi gelir ve onu izler üzerinde sabahlık vardır elindeki tepside meyva suyu sürahisi ile içinde nane yaprakları olan bardaklar vardır.
Kate: Bu işi yaparken iyi pantolonlarını giymek zorunda mıydın? Ağaç gidince daha aydınlık oldu farkettin mi?
Chris: Giyinmiyor musun?
Kate: Üst kat boğucu sıcak, Georgie için greyfurt sıktım, çok sever. Gel biraz iç.
Chris: Şey sen git giyin, babam  niye bu kadar çok uyuyor?
Kate: Mahkemedeki son güne kadar Steve bu işi babanın yaptığından emindi. Eğer davayı yeniden açarlarsa buna katlanamam.
Chris: George sersemin teki niye onu ciddiye alıyorsun?
Kate: O aile bizden nefret ediyor belki Annie bile...
Chris: Ah hayır anne
Kate: Böyle diyorsun çünkü sen herkesi seviyorsun diye onlar da seni seviyor!
Chris: Tamam kendini paralama, her şeyi bana bırak.
Kate: George eve gidince kıza da onunla gitmesini söyle.
Chris: Annie yi merak etme anne.
Kate: Steve onun da babası.
Chris: Artık kapatacak mısın? Hadi..
Kate: Chris sen insanların nasıl nefret dolu olduklarını bilmiyorsun, öyle nefret ederler ki, dünyayı paralarlar.
Ann giyinmiş olarak verandaya gelir.
Chris: Bak, çoktan giyinmiş, ben de üzerime bir gömlek alayım
Ann: İyi misin Kate?
Kate: Ne farkeder hayatım? Bilirsin acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Chris: Güzel görünüyorsun.
Ann: Bu gece annene anlatmalıyız.
Chris: Kesinlikle, merak etme sen.
Ann: Keşke ona şimdi söyleyebilsek, arkadan iş çevirmeye dayanamıyorum, midem altüst oluyor.
Chris: Arkasından iş çevirmiyoruz sadece daha münasip bir anını bekliyoruz.
Kate: Joe bütün gün uyuyacak mısın?
Ann: Sakin olan tek kişi baban, uykucu.
Chris: Ben sakinim.
Ann: Öyle mi?
Chris: Bak. George gelince bana haber ver.
Chris eve girer, Ann amaçsızca kımıldar sonra devrik ağacın yanına gider düşünceli düşünceli ağacın devrilmiş tepesine dokunur sahne dışından Lydia seslenir “ Johnny gel de çorbanı al” Sue içeri girer Ann'i görerek durur.
Sue: Eşim burada mı?
Ann: A?
Sue: Çok affedersin
Ann: Önemli değil karanlıkta birazcık aptallaşıyorum
Sue: Hava kararıyor
Ann: Eşini mi arıyorsun?
Sue: Her zamanki gibi. Burada öyle çok vakit geçiriyor ki, ondan kira almaları lazım.
Ann: Kimse giyinmedi o da abimi almak için depoya gitti
Sue: A, abin mi geldi?
Ann: Evet birkaç dakika sonra burada olurlar, soğuk bir şey içer misin?
Sue: İçerim sağol, eşim beni plaja götürmeyecek kadar bunaldı. Erkekler küçük çocuk gibiler, konukomşunun otlarını biçerler.
Ann: İnsanlar Keller'lar için bunu yapmaktan hoşlanıyorlar, hep öyle hatırlıyorum.
Sue: Bu şaşırtıcı, sanırım abin seni götürmeye geliyor öyle mi?
Ann: Bilmiyorum olabilir
Sue: Cesaretini toplamış olmalısın
Ann: Evlenmek her zaman sorun getirir değil mi?
Sue: Bu duruma bağlı, senin niye böyle bir sorunun olsun ki?Bu romantik, bana kalırsa nişanlının abisiyle evlenmek oldukça alışılmamış bir şey.
Ann: Bilmiyorum ne zaman bana gerçeği anlatacak birini arasam hep Chris'i düşünüyorum, Chris bir şey söylerse doğru söylediğini bilirsin o beni rahatlatıyor
Sue: Hem parası da var biliyorsun bu da önemli.
Ann: Bu benim için önemli değil.
Sue: Bilsen şaşardın, çok farkediyor, ben bir stajyer doktorla evlendim, benim maaşımla geçiniyorduk ve kötüydü çünkü bir kadın bir erkeğin geçimini temin ediyorsa, o adam kadına borçlu kalıyor, birini gücendirmeden ona borçlu kalamazsın, biliyorsun bu gerçek.
Ann: Doktorun sana sadık olduğunu düşünüyorum
Sue: Ah kesinlikle ama sürekli önünde parmaklıkları gören biri olmak kötü Jim onun her zaman kodeste olduğunu düşünüyor
Ann: A?
Sue: İşte bu yüzden senden bir iyilik isteyecektim Ann, benim için çok önemli bir şey.
Ann: Yapabileceğim bir şeyse elbette.
Sue: Yapabilirsin evlenince benden uzak bir yere taşın
Ann: Şaka mı yapıyorsun?
Sue: Çok ciddiyim kocam Chris etraftayken huzursuz oluyor.
Ann: Neden?
Sue: Jim başarılı bir doktor ama tıp araştırmaları yapmayı, bir şeyler keşfetmeyi seviyor anlıyor musun?
Ann: E bu kötü mü?
Sue: Araştırma haftada beş dolar ödüyor, hayatını buna vakfetmelisin
Ann: Chris'in bununla .......
Sue: Chris insanların imkansız olan şeyler hakkında daha iyi olmalarını istiyor insanlara bunu yapıyor
Ann: Bu kötü mü?
Sue: Hayatım benim kocamın bir ailesi var ne zaman Chris'le konuşsa araştırma konusunda her şeyi bırakmakla taviz vermiş gibi hissediyor, sanki Chris veya başkası hiç taviz vermiyormuş gibi. Kaç yıldır böyle oluyor, biriyle tanışıyor ve neredeyse adamın heykelini dikiyor.
Ann: Belki haklıdır Chris heykeli dikilecek biri demiyorum ama
Sue: Hayatım biliyorsun ki haklı değil.
Ann: Seninle aynı fikirde değilim. Chris........
Sue: Bununla yüzleş hayatım Chris babasıyla birlikte çalışıyor öyle değil mi? Her yıl bu işten her hafta para yapıyor.
Ann: Ne olmuş?
Sue: Ne olduğunu mu soruyorsun?
Ann: Evet
Sue: Beni şaşırtıyorsun!
Ann: Bu fabrikayla ilgili en ufak kötü bir şey olsa tek kuruşuna dokunmazdı.
Sue: Bunu biliyorsun
Ann: Biliyorum. Söylediğin her şeye güceniyorum.
Sue: Benim neye gücendiğimi biliyor musun hayatım?
Ann: Lütfen tartışmak istemiyorum
Sue: Kutsal aile ile yanyana oturmaya güceniyorum, bir asalağa benziyorum anlıyor musun?
Ann: Bu konuda elimden bir şey gelmez
Sue: Bir adamın hayatını kaydıran kim o? Herkes Joe'nun hapisten çıkmak için üçkağıt yaptığını biliyor
Ann: Bu doğru değil!
Sue: O zaman niye gidip insanlarla konuşmuyorsun? Git ve onlarla konuş, mahallede gerçeği bilmeyen tek kişi yok
Ann: Bu yalan, insanlar buraya iskambil oynamak için geliyorlar
Sue: Peki niyeymiş? Kurnaz olduğu için hakkını teslim ediyorlar. Ben de öyleyim, Joe'ya karşı bir şeyim yok, ama Chris iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırsın, bu idealizmiyle eşimi delirtiyor ve artık sabrımın sonuna geldim. (Chris içeri gelir) Merhaba canım, annen nasıl?
Chris: George geldi sandım
Sue: Hayır sadece ikimiziz.
Chris: Susie bana bir iyilik yap annemin yanına git ve onu sakinleştirmeye çalış kendini yıpratıyor.
Sue: Hala ikinizi bilmiyor mu?
Chris: Şey sanırım sezinliyor ama annemi bilirsin
Sue: Evet psişik güçleri vardır
Chris: Belki doktor çantanda bir şeyler vardır
Sue: Ona hepsinden vereceğim, Kate'i merak etme..bir iki kadeh içki, birazcık etrafta danset, Ann'i sevecek çünkü sen Ann'in dişi versiyonusun, korkma hemen versiyonu dedim.
Chris: İlginç kadın değil mi?
Ann: Evet çok ilginç
Chris: Çok iyi bir hemşire biliyorsun o
Ann: Hala buna devam mı edeceksin?
Chris: Neye devam edeceğim?
Ann: Biriyle tanışır tanışmaz onun hakında bir karar veriyorsun iyi bir hemşire olduğunu nereden biliyorsun?
Chris: Mesele nedir Ann?
Ann: Kadın senden nefret ediyor! Tiksiniyor!
Chris: Hey ne oldu?
Ann: Chris...
Chris: Burada mı dedi?
Ann: Sen asla, bana niye anlatmadın?
Chris: Neyi anlatmadım?
Ann: Joe'nun suçlu olduğunu düşünüyorlar.
Chris: Onların ne düşündüğünün ne önemi var?
Ann: Ne düşündükleri umurumda değil ama neden bunu sakladığını anlamıyorum, her şeyin unutulduğunu söylemiştin
Chris: Sadece buraya gelmende kötü bir şey olmadığını bilmeni istemiştim, pekçok insanın babamı suçlu bulduğunu biliyorum, akıllarında soru işaretleri var
Ann: Ama ben babandan hiç şüphelenmedim.
Chris: Kimse bunu söylemez.
Ann: Fakat Chris, onu ne kadar çok sevdiğini biliyorum fakat asla....
Chris: Eğer bunu yapsaydı onu affeder miydim diyorsun?
Ann: Ben buraya pat diye gelmedim, babama sırtımı döndüm, eğer yanlış bir şey varsa.......
Chris: Bunu biliyorum Ann
Ann: George babamın yanından geliyor
Chris: Gelmişse hoşgelmiş, ondan çekinmene gerek yok.
Ann: Söyle lütfen söyle
Chris: Ann adam suçsuz hatırlasana haksız yere suçlandı ve hayatı cehennem oldu aynı şey başına gelse sen ne yapardın? İnan bana Annie, burada seninle ilgili yanlış bir şey yok, inan çocuk.
Ann: Pekala Chris pekala
Keller: Ne zaman buraya gelsem tımarhaneye benziyor.
Chris: Traş olacaksın sanıyordum
Keller: Birazdan olacağım, daha yeni kalktım hiçbir şey göremiyorum
Ann: Traş olmuşa benziyorsun
Keller: A hayır bu gece çok özel olmalı büyük gece Annie evli bir kadın olmak nasıl?
Ann: Henüz bilmiyorum
Keller: Mesele nedir?
Chris: Büyük yol
Keller: Büyük yol da neyin nesi?
Chris: Fransızca
Keller: Argo konuşma
Chris: Daha kara cahil birini gördün mü?
Keller: Birisi para kazanmalı
Ann: Bu onu anlatıyor.
Keller: Bilmiyorum bu ülkede herkes öyle eğitimli ki, çöpleri atacak kimse yok bu yüzden kalın kafalılar patron oluyor
Ann: Sen kalın kafalı değilsin Joe
Keller: Biliyorum ama mesela bizim fabrikaya git, bir sürü teğmen, binbaşı ve albay çalışıyor, birisinden yerleri süpürmesini istemeye utanıyorum, dikkatli olmak zorundayım insanı kırabilirim dalga geçmiyorum bu bir dram sokakta tükürsen üniversite mezununa rastlıyorsun
Chris: E sen de tükürme
Keller: Yani diyorum ki, zaman geçiyor, düşünüyorum da Annie abin George gelince ona maslahatı açmanı istiyorum
Chris: Mesele..
Keller: Maslahata ne olmuş?
Chris: O eski dil..
Keller: Biz mektepteyken maslahat derdik
Ann: Şimdi okulda mesele diyoruz
Keller: Benle eğlenmeyin ciddiyim Ann, onun iyi olmadığını söylemiştin, burada bir sürü ahbabım varken niye New York'ta lokmayı aslanın ağzından alsın? Kasabada çok iyi dost olduğum avukatlar var, George'u burada işe yerleştirebilirim.
Ann: Çok naziksin Joe.
Keller: Nezaket değil çocuğum, beni anlamanı istiyorum, Chris'i düşünüyorum, yani demek istediğim yaşlanınca siz de anlayacaksınız bir şey başarmak, benim tek başarım oğlum. Ben okumadım tek başarım bu, şimdi onsekiz ay sonunda babanız özgür bir adam olacak, kimi görmeye gelecek Annie? Bebeğini, seni, yaşlanmış, çılgın biri olarak eve gelecek.
Ann: Bu sorun olmaz Joe
Keller: İkimizin arasında sorun olsun istemiyorum
Ann: Tek söyleyebileceğim bu asla olmayacak
Keller: Şimdi aşıksın Annie, fakat inan bana ben senden daha yaşlıyım ve biliyorum, bir kız evlat kız evlattır ve bir baba da baba ve bu olabilir senin ve George'un hapisaneye gidip “Baba sen çıkınca Joe sana iş bulmak istiyor” demenizi isitiyorum.
Ann: (şaşırarak neredeyse şoke olarak)Onu ortak mı yapacaksın?
Keller: Yok, yok ortak değil iyi bir iş. Çıktığı zaman onu iyi bir işin beklediğini bilmesini istiyorum bu onun acılarını azaltır bir işinin olduğunu bilmek..
Ann: Joe, babama bir şey borçlu değilsin
Keller: Onun dişlerini dökmem lazım ama senin baban
Chris: O zaman dök dişlerini, onu fabrikada istemiyorum işte bu kadar anladın mı? Ayrıca ondan bu şekilde söz etme insanlar seni yanlış anlayabilir
Keller: Ben de kızının onu niye çarmıha gerdiğini anlamıyorum
Chris: O babası eğer öyle hissediyorsa
Keller: Hayır, hayır
Chris: Ne sence? Niye?
Keller: Bir baba babadır, traş olsam iyi olacak, sana bağırmak istemedim Annie.
Ann: Hepsini unutalım Joe.
Keller: Oldu, iyi kız.
Chris: Traş ol tamam mı?
Keller: Derhal
Lydia: Hepsi aklımdan gitmiş, bu gece Annie'nin saçını yapmaya söz vermiştim taramadı ya?
Keller: Bu kız hep güler, hey Lydia
Lydia: Tabii neden olmasın?
Keller: Yukarı gelip Katie'min saçlarını yap bugün onun gecesi, güzel olmalı
Lydia: Yapacağım.
Keller: Hey bundan bir şarkı yaptım, yukarı gel de Katie'nin saçını yap ah yukarı gel de Katie'nin saçını yap hadi gel o benim güzel yarim akşam lisesinde bir yıldan sonra bu nasıl? yukarı gel yukarı gel saçlarını yap
Chris: Ne oluyor? O nerede?
Jim: Annen nerede?
Chris: Üst katta giyiniyor
Ann: Ne oldu George?
Jim: Ona arabada beklemesini söyledim şimdi dinle beni bir tavsiye ister misin? Onu buraya getirme
Ann: Niye?
Jim: Kate'in hali kötü, bu bombayı onun yanında patlatamazsın
Ann: Hangi bombayı?
Jim: Buraya neden geldiğini biliyorsun, gözünü kan bürümüş, arabaya binip onu bir yerlere götür orada yalnız başına konuş
Chris: Kocakarılar gibi davranma.
Jim: Kardeşini eve götürmeye gelmiş bu ne demek oluyor? ne demek olduğunu biliyorsun onunla başka yerde kavga et
Ann: Ben onu başka bir yere götürürüm.
Chris: Hayır
Jim: Aptallık yapmayı keser misin?
Chris: Burada kimse ondan korkmuyor kes şunu
George içeri gelir. Chris'in yaşında ama solgun bir adamdır. Chris gülümseyerek elini uzatır.
Chris: Kahretsin niye orada oturuyorsun?
George: Doktor annenin iyi olmadığını söyledi ben......
Chris: Seni görmek istiyor tüm öğleden beri seni bekliyoruz
Ann: Bu kokuyor başka gömlek getirmedin mi?
Sue: Sahil nasıldı Jim?
Jim: Araba süremeyecek kadar sıcak
Sue: İstasyona nasıl gittin balonla mı?
Chris: George bu bayan Bayliss. George bayan Bayliss
Sue: Nasılsınız?
George: Sizler bizim evi satın alanlarsınız değil mi?
Sue: Doğrudur, gelin bakın sizden sonra neler yaptık
George: Eskisi gibi kalmasını isterdim.
Sue: Çok dobra değil mi?
Jim: Sonra görüşürüz kolay gelsin dostum
Chris: Onu getirdiğin için sağol biraz greyfurt içer misiniz? Annem sizin için tazectaze  sıktı.
George: Kate çok iyi bir kadıncağız, greyfurt suyumu hatırlamış.
Chris: Bu evde yeterince greyfurt içtin nasılsın George otursana
George: Bir dakika...bu imkansız
Chris: Ne?
George: Yine buradayım.
Chris: Biraz sinirlisin değil mi?
George: Evet günün sonuna doğru, siz ne oluyorsunuz? baş yönetici mi?
Chris: Bir tür medyum, hukuk işleri nasıl gidiyor?
George: Bilmiyorum hastanede çalışırken akıllıca geliyordu ama onun dışında pek hukuk yok gibi. Ağaçlar büyümüş değil mi? Buna ne oldu?
Chris: Dün akşam devrilmiş onu Larry için dikmiştik biliyorsun
George: Neden? Onu unutmaktan mı korktunuz?
Chris: Bu ne demek oluyor?
Ann: Ne zamandan beri şapka takıyorsun?
George: Bugünden beri, bir avukata benzemek istedim, tanımadın mı?
Ann: Yo neden?
George: Babanın şapkası, takmamı kendisi istedi.
Ann: O nasıl?
George: Küçülmüş.
Ann: Küçülmüş mü?
George: Evet küçük bir adam olmuş, enayilere ne olur bilirsin iyi ki zamanında gitmişim gelecek seneye kokusundan başka bir şey kalmazdı
Chris: Mesele nedir George? Derdin nedir?
George: Mesele şu ki, bir kez insanları enayi yerine koyarsan, bunu ikinci kez yapmamalısın
Chris: Bu da ne demek oluyor?
George: Henüz evlenmedin değil mi?
Ann: George oturup keser misin?
George: Evlendin mi?
Ann: Hayır henüz evlenmedim.
George: Onunla evlenmiyorsun.
Ann: Niyeymiş?
George: Çünkü babası aileni mahvetti.
Chris: Bak şimdi George
George: Kısa kes Chris ona söyle benle eve gelsin, bunu tartışmayalım, ne diyeceğimi biliyorsun
Chris: George sen kendini tanrı yerine koymuyorsun değil mi?
George: Ben......
Chris: Hayatın boyunca senin derdin buydu George, işlerin içine dalıyorsun, bu ne tür bir söylem böyle, artık koca adam oldun
George: Artık koca adamım.
Chris: Kabadayılık taslama, bir şey söyleyeceksen uygar biri gibi söyle
George: Beni kibarlaştırma
Ann: Şşşş
Chris: Yetişkin biri gibi konuşacak mısın konuşmayacak mısın?
Ann: Otur hayatım sinirlenme mesele nedir? Ne oldu giderken beni öpmüştün şimdi niye...
George: Ondan sonra hayatım altüst oldu sen gittikten sonra işe dönemedim babama gidip senin evlenmek istediğini söylemek istedim ona söylememek imkansız görünüyordu seni çok seviyordu Annie biz korkunç bir şey yaptık asla affedilmeyiz ona yılbaşlarında bir kart bile atmadık savaştan eve döndükten sonra onu bir kez bile görmeye gitmedim bunun ona ne yaptığını bilmiyorsun ne olduğunu bilmiyorsun
Ann: Elbette biliyorum
George: Bilemezsin, burada olmazdın. O gün babam işe geldi, akşam ustabaşı geldi ve babama silindir başlıkları gösterdi, kusurlu olanlar işlemden geçmişti işlemle ilgili bir sorun vardı o yüzden babam hemen telefonu aldı ve Joe'ya telefon edip hemen gelmesini söyledi, sabah oldu Joe ortalarda yoktu babam tekrar telefon etti o zamana kadar yüzlerce kusurlu parça birikti, ordu parça gönderin diye bağırıyordu ve babanın yollayacak bir şeyi yoktu bu yüzden Joe telefonda onlara çatlakları lehimleyip kapatarak sevketmelerini söyledi.
Chris: Bitirdin mi?
George: Bitirmedim. Babamın ödü patlıyordu bunu yapacaksa Joe nun da orada olmasını istiyordu ama Joe gelmedi hastaydı Hasta! Aniden grip olmuştu! Birdenbire! Ama sorumluluğu üstlenmeye söz verdi, ne söylediğimi anlıyor musun? Telefonda sorumluluk üstlenemezsin mahkeme salonunda bir telefon konuşmasını her zaman yalanlayabilirsin ve Joe da tam olarak bunu yaptı önce onun yalan söylediğini biliyorlardı ama temyizde bu koca yalana inandılar ve Joe kandırılmıştı, babamız ise kandırandı, şimdi ne yapacaksın? onun yemeğini yiyip onun yatağında yatacak mısın? Cevap ver ne yapacaksın?
Chris: Ne yapacaksın George?
George: O çok kurnaz biri bir telefon konuşmasını ispatlayamam
Chris: O halde ne cesaretle bu zırvalarla buraya geldin?
Ann: George mahkeme
George: Mahkeme babanı tanımıyor! Ama ben tanıyorum, Joe'nun yaptığını sen de biliyorsun
Chris: Sesini alçat yoksa seni buradan dışarı atarım
George: Biliyor biliyor
Chris: Ann onu buradan götür götür buradan
Ann: George söylediğin her şeyi biliyorum babam mahkemede hepsini anlattı ve onlar......
George: Mahkeme onu tanımıyor Annie!
Ann: Şşşşş ama o her şeyi söyleyebilir George ne kadar kolay yalan söylediğini bilirsin
George: Sana bir şey soracağım ve gözümün içine bakarak cevap vereceksin
Chris: Bakıyorum
George: Babanı bilirsin
Chris: Onu iyi tanırım
George: Haberi olmadan yüzyirmi bir silindir başlığın tamir edilip dükkanından çıkmasına izin verecek bir patron mu?
Chris: Öyle bir patron
George: Ve dışarı çıkmadan önce tüm ışıkların sönüp sönmediğini kontrol eden Joe aynı joe mu?
Chris: Aynı Joe Keller.
George: Her işçinin tuvallette kaç dakika kaldığını bilen adam mı?
Chris: Aynı adam
George: Ve benim babam, yanında biri olmadan bir gömlek alamayan korkak fare böyle bir işi tek başına yapar mıydı?
Chris: Tek başına, korkak bir fare olduğu için bunu yaptı. Mahkemede suçu başkasına atması işe yaramadı ama senin gibi bir aptalı kandırdı
Ann: Böyle konuşma
Chris: Söylesene George ne oldu? Tüm bu yıllar boyunca mahkemenin kararı yeterince iyiydi şimdi niye değil? Onca yıl niye inandın?
George: Çünkü sen buna inandın. Gerçek bu Chris. İnandım çünkü senin inandığını düşündüm ama bugün bunu onun ağzından dinledim. Onun ağzından dinlemek mahkeme kayıtlarından farklı. Onu ve babanı tanıyan herkes ağzından duysa ona inanırdı. Baban sahip olduğumuz her şeyi aldı. Bunu engelleyemem ama kızkardeşimi alamayacak. Bavulunu topla onların dokunduğu her şey kanlı, sen bunlarla yaşayacak bir kız değilsin topla eşyalarını.
Chris: Ann bunlara inanmıyorsun değil mi?
Ann: Doğru olmadığını biliyorsun değil mi?
George: Nasıl söylesin ki? O babası. Bu şeylerin hiçbiri aklına gelmedi mi?
Chris: Hayır aklıma geldi, senin aklına her şey gelir!
George: O da biliyor Annie o da biliyor!
Chris: Tanrı konuşuyor
George: O halde niye firmada senin ismin yazılı? Bunu ona açıkla!
Chris: Bunun ne alakası var?
George: Annie firmada niye babasının ismi yok?
Chris: Firmanın sahibi ben değilim
George: Kimi kandırıyorsun? Baban ölünce kime kalacak? Aç gözünü, sen ikisini de tanıyorsun, ilk yapacakları şey değil mi birbirini sevdiklerinden J. O . Keller ve Oğlu. Bu işi çözeceğim çözeceğim korkuyor musun?
Chris: Ne demek istiyorsun?
George: Gidip babanla konuşacağız, on dakika içinde cevabı öğreneceksin. Yoksa alacağın cevaptan korkuyor musun?
Chris: Cevaptan korkmuyorum cevabı biliyorum ama annem iyi değil ve burada kavga döğüş istemiyorum
George: Bırak ben gideyim
Chris: Burada kavga çıkartamayacaksın.
George: Daha ne istiyorysun?
Ann: Biri geliyor
Chris: Şimdi Bir şey söyleme,
Ann: Birazdan gidiyorsun taksi çağıracağım
George: Sen de benle geliyorsun
Ann: Ve evlilikten söz etme henüz ona anlatmadık
George: Benimle geliyorsun
Ann: Anladın mı? George şimdi bir şey başlatma.Şşş
Kate: Georgie, Georgie
George: Merhaba Kate
Kate: Yaşlanmışsın, saçların ağırmış
George: Biliyorum ben......
Kate: Gittiğin zaman sana söylemiştim madalya peşinde koşma
George: Koşmadım Kate benim işimi kolaylaştırdılar
Kate: Devam et, hepiniz aynısınız bak ona, niye iyi olduğunu söyledin hayalete dönmüş
George: Ben iyiyim
Kate: Sana bakmak beni üzdü annenin nesi var seni iyi beslemiyor mu?
Ann: Sadece iştahı yok
Kate: Bizim evde kalsa iştahı gelirdi kocana acıdım otur sana bir sandviç yapayım
George Gerçekten aç değilim
Kate: Allah da biliyor tüm çocuklara ne olduğunu görmek kalbimi kırıyor sizler için neler planladık, nasıl çalıştık ama bizden daha iyi hale getiremedik.
George: Sen...biliyor musun sen hiç değişmemisin Kate
Kate: Hiçbirimiz değişmedik Georgie seni hepimiz seviyoruz Joe az önce senin doğduğun günü ve suyun kesildiğini anlatıyordu insanlar ta kaç apartman öteden su taşıdı yabancı birisi mahallede yangın çıktı sanmıştı ona niye meyva suyu vermedin?
Ann: Ben söyledim
Kate: Söylemeyeceksin vereceksin ve sen de şimdi oturuyor ve meyva suyunu içiyorsun ve bir şeye benziyorsun
George: Şimdiden acıktım Kate.
Chris: Zayıflıkta neredeyse Mahatma Gandhi'ye benzemiş
Kate: Dinle, lokantanın canı cehenneme evde jambon, dondurulmuş çilek, avokado ve
Ann: Ben sana yardım edeyim
George: Ann tren sekiz buçukta kalkıyor
Kate: Gidiyor musun?
Chris: Hayır anne o gitmiyor
Ann: Buraya zarzor geldin tekrar ahbaplık kurmak için kendine bir şans ver
Chris: Kesinlikle bizi bile artık tanımıyorsun
Kate: Şey Chris eğer kalamayacaklarsa ben
Chris: Hayır bu George'la ilgili bir sorun o şey planlamış anne
George: Şimdi bir dakika Chris
Chris: Eğer gitmek istiyorsan ben seni istasyona bırakırım ama kalacaksan tartışmayalım
Kate: Niye tartışacakmışsınız? Georgie ve ben tartışmayız nasıl tartışırız ki? Hepimizi aynı yıldırım çarptı, Larry'nin ağacına ne olduğunu gördün değil mi? Düşünsene gecenin bir yarısı onu düşünürken rüzgar çıktı ve
Lydia: Hey Georgie Georgie
George: Merhaba güleç kız, büyümüşsün
Lydia: Artık koca kız oldum
Kate: Baksana şapkaya neler yapıyor
Ann: Bunu sen mi yaptın?
Lydia: Sadece yeniden düzenledim
George: Hala elbise dikiyor musun
Chris: Çok havalı değil mi? Tek eksiği bir kürk
Kate: Sanki kafamın üstüne birisi oturmuş gibi
Ann: Hayır anne güzel
Kate: Bu kız bir dahi, onunla evlenmelisin, seni iyi besler
Lydia: A kes şunu Kate
George: Bir bebeğin olduğunu mu duydum
Kate: İyi duymamışsın üç bebeği var
George: Dalga geçmiyorsun değil mi üç mü?
Lydia: Evet bir, iki, üç..uzun zaman oldu Georgie
Georgie: Şimdi anlamaya başlıyorum
Kate: Sorun şu ki fazla düşünüyorsunuz çocuklar
Lydia: Şey biz de düşünüyoruz
Kate: Evet ama devamlı değil
George: Frank'ı katmıyorlar ha?
Lydia: Hayır o askerdeyken hep bir yıl öndeydi.
Kate: Şaşırtıcı, yirmi yedili oğlanları çağırdıklarında Frank yirmi sekizdi, onlar yirmi sekiz olunca Frank yirmi dokuz oldu bu yüzden astrolojiye merak sardı her şey doğduğun tarihte.
Chris: Neyi gösteriyor?
Kate: Bu kadar akıllı olma bazı batıl inançlar iyidir Larry'nin yıldız haritasını bitirdi mi?
Lydia: Sorarım şimdi ben içeri giriyorum bebeklerimi görmek istersen gel
George Sanmıyorum Lydia
Lydia Tamam iyi şanslar George
George Sağol sana da ve Frank e de
Lydia Ah Frank
Kate Sevimli değil mi?
George Çok sevimli
Kate Çok güzel seni aptal
George: Burada olması çok iyi.
Kate: Bak beni dinlememekle kendine ne yaptın sana bu kızla evlen savaşa gitme demiştim
George Çok fazla gülüyordu
Kate Ve sen de yeterince gülmüyordun sen faşizmle ilgilenirken Frank onun yatağına atladı
George: Frank savaşı kazandı
Chris Tüm savaşlar
Kate: Askere çağırıldıkları gün Georgi sana o kızı sevdiğini söylemiştim
Chris: Bu adamdan daha büyük aşık olamaz.
Kate: Ben hepinizden daha akıllıyım.
George: O harika biri.
Kate: Ve şimdi beni dinliyorsun George. Büyük prensiplerin vardı, üçünüz Kartal İzci' lerdiniz, şimdi bir ağacım var; bu (Chris'i gösterir)hava kötüyken ayakta duramaz, bitişikteki bu (Lydia'ların evini işaret ederek) Andy Gump'tan başka kitap okumayan koca aptalın üç çocuğu var ve bir ev satın aldı. Filozofluk taslamayı bırakın da kendinize bakın. Joe' nun bugün dediği gibi sen buraya taşınırsan sana yardım edecek ve ben de sana bir kız bulup yüzünü güldüreceğim.
George: Joe mu? Buraya gelmemi mi istiyor?
Ann: Benden sana söylememi istedi ve bence bu iyi bir fikir
Kate: Kesinlikle. Niye bizden nefret etmen gerektiğini düşünüyorsun? Bu da bir başka prensip mi? Bizden nefret etmek. Sen bizden nefret etmiyorsun George seni tanıyorum beni kandıramazsın senin altını değiştirirdim Bayan Marcy'nin kızını hatırlıyor musun?
Ann: Çoktan sana abayı yakmış
Kate: Onu görmelisin George çok güzel olduğunu göreceksin
Chris: Siğilleri var George
Kate: Siğilleri filan yok sadece çenesinde küçük bir güzellik işareti var
Chris: İki tane de burnunda
Kate: Hatırladın mı babası emekli polis müfettişi
Chris: Çavuş George
Kate: Çok nazik bir adamdır
Chris: Gorile benzer
Kate: Kimseyi vurmamıştır
Keller: Vay kim gelmiş, Georgie seni gördüğüme sevindim
George: Nasılsın Joe?
Keller: Çok çok yaşlandım bizle yemeğe kalıyor musun?
George: Hayır New York'a dönmek zorundayım
Ann: Sana bir taksi çağırayım
Keller: Kalamaman ne kötü George otursana iyi görünüyor
Kate: Berbat görünüyor
Keller: Ben de onu dedim kötü görünüyorsun Georgi, ben pantolon giyiyorum, o da beni kemerle dövüyor.
George: İstasyondan senin fabrikayı gördüm General Motors'a benziyordu
Keller Keşke öyle olsa ama değil, otur George otur duyduğum kadarıyla sonunda babanı görmeye gitmişsin
George: Evet bu sabah şimdi ne tür şeyler yapıyorsun?
Keller: ah, her şeyin küçüğünü, düdüklü tencereler, bulaşık makinaları için parçalar, Şimdi iyi bir fabrika var, babanı nasıl buldun, iyi miydi?
George: Hayır hiç iyi değil Joe
Keller: Kalbi değil değil mi?
George: Her şeyi Joe, ruhu.
Keller: of of
Chris: Evine neler olduğunu görmek nasıl bir şey?
Anne: Bırak öyle olsun
George: Onunla konuşmayı isterim
Keller: Tabii ki, daha yeni geldi, böyle yaparlar George küçük bir adam bir hata yaparsa onu ayağından sallandırırlar, büyükbaşlar ise büyükelçi olur keşke babanı görmeye gideceğini bana söyleseydin.
George: İlgileneceğini düşünmemiştim.
Keller: İlgiliyim bir bakıma, babanın bilmesini isterim ki George ne zaman isterse benim yanımda yeri var, bunu bilsin isterim.
George: Senden nefret ediyor Joe haberin yok mu?
Keller: Tahmin ederim ama bu değişebilir
Anne: Steve hiç böyle değildi
George: Şimdi böyle. Savaştan nemalanan herkesi bulup kurşuna dizmek istiyor
Chris: Çok fazla mermiye ihtiyacı olacak
Keller: Bunu duymak üzücü
George: Neden? Senin hakkında ne düşünmesini bekliyordun?
Keller: Değişmediğini duyduğuma üzüldüm tanıdığım kadarıyla yirmi beş yıl ona hatasından ders aldırmamış bunu biliyorsun George
George: Şey ben
Keller: Ama sen bunu biliyorsun çünkü buraya geliş şeklinden bunu hatırlıyor gibi görünmüyorsun demek istediğim 1937 yılılnda Flood caddesinde bir dükkanımız vardı ve ocağı açık bıraktığından az kalsın hepimizi havaya uçuracaktı, bunun da kendi kabahati olduğunu kabul etmedi. Onun yüzünden bir tamirciyi kovmuştum hatırladın mı?
George: Evet ama
Keller: Sadece anlatıyorum George çünkü bu bir sürü şeyden bir tanesi Frank'e hisselere yatırması için para verdiği de..
George: Biliyorum
Keller: Bunları hatırlamak iyidir çocuğum, borsada batınca Frank'e beddua etti bu Frank'ın suçu muydu? Onu dinlediği için Frank dolandırıcı oldu ve tüm yaptığı adama kötü tüyo vermek oldu
George: Bunları biliyorum
Keller: O zaman hatırla, hatırla bu dünyada bazı adamlar kendisine kabahat bulunmasındansa herkesin asılmasını tercih ederler anladın mı George?
Ann: Taksi yola çıkmış, yıkanmak ister misin?
Kate: Niye gitmek zorunda? Bu gece kal George
Keller: Elbette akşam yemeği birlikte yiyelim
Ann: Bu nasıl? Niye olmasın? Gölün orada yemek yiyeceğiz harika olacak
George: Tamam
Kate: Şimdi oldu.
Chris: Tam bu kıyafete uygun bir gömleğim var
George: Lydia da yani Lydia ve Frank da geliyor mu?
Kate: Senin için bir randevu ayarlayacağım ve o kızı
George: Hayır randevu filan istemiyorum
Chris: Tam sana göre birini biliyorum Charlotte Tanner
Keller: Bu doğru Charlote'u çağır
Kate: Evet çağır onu da
Ann: Sen yukarı çıkıp bir gömlek ve kravat getir
George: Buradan başka hiçbir yerde kendimi evimde gibi hissetmiyorum öyle şey hissediyorum ki, Kate biliyor musun çok genç gösteriyorsun hiç değişmemişsin eski bir şarkı çalıyor sanki, sen de Joe şaşırtıcı şekilde aynısın tüm hava......
Keller: Şey hasta olmaya vaktim olmuyor
Kate: Onbeş yıldır hiç hasta olmadı
Keller: Savaşta grip olmam hariç
Anne: Hıı?
Keller: Şey evet o grip hariç bunu unutmuşum bana öyle bakma dükkana gitmek istedi ama yataktan kalkamadı zatüree oldu sandım
George: Neden hiç şey olmadığını söyledin
Keller: Ne hissettiğini anlıyorum çocuğum, eğer o gün gitseydim babanın o başlıklara dokunmasına asla izin vermezdim
George: Eşin hiç hasta olmadığını söyledi
Kate: Hasta oldu dedim George
George: Ann ne dediğini duymadın mı?
George: Ben zatüree olsam hatırlardım özellikle de o gün ortağım silindir başlıklara yama yapmışsa o gün ne oldu Joe?
Frank elinde Larry'nin yıldız haritasıyla gelir
Frank: Kate Kate
Kate: Frank George'u gördün mü?
Frank: Lydia söylediydi memnun oldum, affedersiniz Kate harika haberlerim var Larry'nin yıldız haritasını bitirdim
Chris: Frank tam da zamanını buldum
Frank: Yaşayan en büyük insanlar hep burçlara inanırdı
Chris: Kadının kafasını bu tür saçmalıklarla doldurma
Frank: Bizden daha büyük bir gücün olması saçmalık mı? Larry'nin hayatındaki yıldızları inceledim seninle tartışmayacağım söylüyorum sana bu dünyanın bir yerinde kardeşin yaşıyor
Kate: Niye mümkün olmasın?
Chris: Bu akıl dışı.
Frank: Bir dakika sana bir şey söyleyeceğim ve nasıl istersen öyle yap bırak anlatayım Larry'nin kasımın yirmibeşinde öldüğü varsayılıyordu ama 25 Kasım onun şanslı günü bu açık.
Kate: Neden mümkün olmasın Chris neden mümkün olmasın?
George: Ne dediğini duymuyor musun sana gitmeni söylüyor daha ne bekliyorsun?
Chris: Kimse ona git diyemez (bir araba kornası duyulur)
Kate: Hayatım zahmetlerin için teşekkür ederim taksiye beklemesini söyler misin Frank?
Frank: Tabii
Kate: Birazdan gelecekler şoför bey
George: Hiç hastalanmadığını duydun mu?
Kate: O beni yanlış anladı Chris
George: Babana pilotları öldürmesini söyledi ve kendisi yatağa yattı!
Chris: Ona cevap verirsen iyi olur Annie ona cevap ver
Kate: Bavulunu topladım hayatım
Chris: Ne?
Kate: Eşyalarını topladım tek yapman gereken kapağını kapatmak
Ann: Hiçbir şeyi kapatmıyorum beni buraya o çağırdı ve o git diyene kadar kalacağım Chris git diyene kadar
Chris: İşte bu kadar, buradan gitmeye ne dersin George
Kate: Ama öyle düşünüyorsa
Chris: Hepsi bu kadar burada olduğum müddetçe dava ya da Larry hakkında gökten İsa inse başka bir şey duymayacağım şimdi defol George
George: Sen söyle bana senin söylemeni istiyorum
Ann: Git George
Ann: Lütfen öyle anlama Georgie lütfen öyle anlama
Chris: Bavulunu topladım da ne demek ne cesaretle bavulunu toplarsın?
Kate: Chris...
Chris: Ne cesaretle bavulunu toplarsın?
Kate: O buraya ait değil.
Chris: O zaman ben de buraya ait değilim.
Kate: O Larry'e ait
Chris: Ben Larry'nin kardeşim, Larry öldü ve ben onun çıktığı kızla evleneceğim.
Kate: Asla asla dünyada olmaz
Keller: Sen aklını mı kaçırdın?
Kate: Senin bir şey demeye hakkın yok
Keller: Söyleyecek çok şeyim var üçbuçuk yıldır manyak gibi davranıyorsun
Kate Keller'ın suratına bir tokat aşkeder
Kate: Hiçbir şey senin söyleyecek hiçbir şeyin yok şimdi ben diyorum ki Larry geri gelecek herkes beklemek zorunda
Chris: Anne! anne!
Kate: Bekle, bekle
Chris: Ne kadar? Ne zamana kadar?
Kate: O gelene kadar, o gelene kadar sonsuza kadar
Chris: Anne ben dediğimi yapacağım
Kate: Chris hayatımda sana asla hayır demedim ama şimdi hayır diyorum
Chris: Ben bunu yapmazsam asla Larry'den vazgeçmeyeceksin
Kate: Ondan asla vazgeçmeyeceğim sen de vazgeçmeyeceksin
Chris: Ben ondan çoktan vazgeçtim
Kate: O zaman babandan da vazgeç
Keller: Bu kafayı yemiş!
Kate: Hepimiz! Kardeşin hayatta canım, çünkü eğer ölmüşse onu baban öldürmüş olur şimdi beni anlıyor musun? Yaşadığın müddetçe kardeşin hayatta olacak tanrı bir çocuğun babası tarafından öldürülmesine izin vermez şimdi anladın mı? şimdi anladın mı?
Keller: Bu kadın aklını kaçırmış
Chris: O zaman bunu sen yaptın
Keller: Kardeşin asla bir P-40 ile uçmadı
Chris: Ya ötekiler?
Keller: Aklını kaçırmış.
Chris: Sen yaptın baba
Keller: O asla P-40 la uçmadı neyin var senin?
Chris: O halde sen yaptın ötekilere
Keller: Senin neyin var? Kahrolası senin neyin var?
Chris: Bunu nasıl yapabildin?
Keller: Yirmi bir adamı öldürdün!
Keller: Ne, öldürmek
Chris: Onları sen öldürdün, sen öldürdün
Keller: Ben birini nasıl öldürebilirim?
Chris: Baba Baba
Keller: Ben kimseyi öldürmedim
Chris: O zaman bana izah et ne yaptın? Açıkla yoksa seni paralarım.
Keller: Yapma Chris yapma
Chris: Ne yaptığını bilmek istiyorum ne yaptın? yüz yirmi çatlak motor başlığı ne yaptın?
Keller: Beni asacaksan...
Chris: Dinliyorum
Keller: Sen bir oğlansın ne yapabilirdim ben iş adamıydım yüz yirmi çatlak işin biter bir işlem var, iş olmazsa işlem yapılmaz işler nasıl olur sen bilmezsin işin iyi olmazsa kapatırlar sözleşmeni yırtarlar onların umurunda olmaz 40 yılını bu işe verirsin onlar beş dakika seni kapının önüne koyarlar ne yapabilirdim 40 yılımı alsınlar mı tüm ömrümü alsınlar mı o parçaları kullanacaklarını hiç düşünmedim Tanrı şahit, yemin ederim birileri uçmadan durdururlar dedim.
Chris: O zaman niye sevkiyat yaptın?
Keller: Onları farkedene kadar iş sürsün istedim ve böylece bana ihtiyaçları olacaktı ama haftalar geçti ve hiç iade olmadı, onlara anlatacaktım.
Chris: Niye anlatmadın?
Keller: Çok geçti. Gazetenin baş sayfası boydan boya bu haberle doluydu yirmi biri düşmüştü çok geçti ellerinde kelepçelerle dükkana geldiler ne yapabilirdim? Chris senin için yaptım, bu bir şanstı ve senin için kullandım altmış bir yaşındayım senin için ne zaman bir şey yapacak fırsatım olabilir?
Chris: Havadayken bozulacaklarını biliyordun
Keller: Öyle demedim
Chris: Ama o parçaları kullanmamaları için onları uyaracaktın
Keller: Ama bu demek değil ki...
Chris: Uçaklarının düşeceğini biliyordun
Keller: Bu anlama gelmez
Chris: O zaman düşeceklerini düşündün
Keller: Belki olabilir diye korktum
Chris: Korktun! Sen nasıl bir adamsın? Çocuklar o başlıklarla gökyüzündeydiler bunu biliyordun
Keller: Senin için bir iş kurdum
Chris: Benim için! Sen nerede yaşıyorsun? Nereden geldin? Benim içinmiş! Ben her gün ölüyordum ve sen benim arkadaşlarımı öldürüyordun ve bunu benim için yaptın. Kahrolası işin için ne düşüneceğimi sanıyordun? Tüm düşünebildiğin bu mu? İş! Neymiş bu? İş dünyası! Benim için yapmışmış! Senin bir vatanın yok mu? Bu dünyada yaşamıyor musun? Nesin sen kahrolası? Bir hayvan bile değilsin, hiçbir hayvan diğerini öldürmez , sen nesin? Sana ne yapayım? Dilini mi sökeyim? Tanrı'm ne yapmalıyım?
Keller: Chris, Chris'im..
PERDE
Ertesi sabah saat iki. Kate kalkmış sallanan koltukta oturmaktadır
Jim: Bir haber var mı?
Kate: Yok
Jim: Bütün gece oturamazsın hayatım niye yatağına gitmiyorsun?
Kate: Chris'i bekliyorum beni dert etme gayet iyiyim
Jim: Ama saat sabahın ikisi
Kate: Uyku tutmuyor acil hasta mı vardı?
Jim: Birinin başağrısı vardı öleceğini sanmış, hastalarımın yarısı deli, hepsi çatlak, para, para, para, para uzun süre söylersen bir anlamı kalmıyor. Bu olunca görmeyi çok istiyorum.
Kate: Bazen çocuk gibi oluyorsun Jim
Jim: Kate ne oldu?
Kate: Sana söyledim, Joe ile tartıştı sonra arabasına binip gitti.
Jim: Ne tür bir tartışma?
Kate: Tartışma işte, Joe çocuk gibi ağlıyordu
Jim: Ann yüzünden mi tartıştılar?
Kate: Hayır Ann değil, düşünebiliyor musun gittiğinden beri odasından çıkmadı tüm gece o odada.
Jim: Joe, ona anlatalım mı?
Kate: Neyi anlatalım?
Jim: Korkma Kate biliyorum çoktan biliyorum
Kate: Nasıl?
Jim: Uzun zaman önce anlamıştım
Kate: Her zaman kafasının bir yerinde bildiğini sanıyordum Chris...neredeyse biliyordum böyle şoke olacağını düşünmemiştim.
Jim: Chris böyle bir şeyle nasıl yaşayacağını asla bilemedi bu belli bir yetenek gerektirir yalan söylemek sende var bende de ama onda yok
Kate: Ne demek istiyorsun geri dönmez mi?
Jim: Ah hayır, geri dönecektir hep geri döneriz Kate, bu özel küçük devrimler her zaman ölür, uzlaşma sağlanır, tuhaf bir biçimde, Frank haklıydı her insanın bir yıldızı vardır dürüstlüğünün yıldızı ve hayatını onu aramakla geçirirsin ama bir kez söndü mü bir daha parlamaz, çok uzağa gittiğini sanmıyorum muhtemelen kendi yıldızının sönmesini izlemek için yalnız kalmak istemiştir.
Kate: Geri dönene kadar .......
Jim: Keşke dönmese Kate, vaktiyle iki aylığına New Orleans'a gitmiştim, muz yiyip ve süt içerek yaşadım ve belli bir tür hastalığı inceledim, sonra o geldi ve ağladı ve ben onunla eve döndüm ve şimdi aynı karanlığı yaşıyorum, kendimi bulamıyorum bazen olmak istediğim erkek olmak zor oluyor ben iyi bir kocayım, Chris iyi bir oğul, gelecektir.
Keller üzerinde ropdöşamr ve terliklerle gelir, Jim yanına gider.
Jim: İçimde parkta olduğuna dair bir his var ben ona bakacağım onu yatağa yatır Joe onun için iyi olmaz
Keller: Burada ne işi var?
Kate: Arkadaşı evde değil.
Keller: Bu işe karışmasından hoşlanmıyorum
Kate: Çok geç Joe, o her şeyi biliyor
Keller: Nasıl bilebilir?
Kate: Uzun zaman önce tahmin etmiş
Keller: Bundan hoşlanmadım
Kate: Neden hoşlanmadın
Keller: Evet neden hoşlanmadım
Kate: Joe kendini zorlama, şimdi akıllı olsan iyi olur, bu şey, bu şey henüz bitmedi.
Keller: O kadın orada ne halt ediyor? Odadan geri gelmiyor
Kate: Ne yapıyor bilmiyorum, otur, yaşamak istiyor musun? hayatını düşünsen iyi edersin
Keller: Bilmiyor değil mi?
Kate: Bana sorma
Keller: O zaman kime sorayım? Ama bu konuda bir şey yapacağını sanmıyorum
Kate: Yine bana soruyorsun
Keller: Sana soruyorum kimim ben bir yabancı mı? Bir ailem var sanıyordum aileme ne oldu?
Kate: Bir ailen var sadece diyorum ki düşünmek için güce ihtiyacım var
Keller: Senin gücün yok sorun varsa senin de gücün olmuyor
Kate: Joe yine aynı şeyi yapıyorsun bütün hayatın boyunca başın dertte olunca bana bağırıyorsun ve bunun sorunu çözeceğini sanıyorsun
Keller: O zaman ne yapayım söyle bana konuş benle ne yapayım
Kate: Joe şöyle düşünüyorum eğer geri gelirse
Keller: Ne demek “eğer” geri gelirse?
Kate: Diyorum ki onunla konuş ve kendini ifade et, yani diyorum ki korkunç bir şey yaptığını kabul ettiğini ona söyle ne yaptığının farkında olduğunu bilirse anladın mı?
Keller: Bu neyi değiştirir?
Kate: Yani demek istediğim yaptığının bedelini ödemek istediğini söylersen
Keller: Nasıl ödeyebilirim?
Kate: Ona de ki....hapse girmeye gönüllü olduğunu söyle
Keller: Gönüllü mü?
Kate: Girmezsin seni göndemez ama öyle söylersen bedel ödemek istediğini söylersen belki seni affeder
Keller: Beni affeder ne için?
Kate: Joe ne için olduğunu biliyorsun
Keller: Bilmiyorum sen para istiyordun ben de para kazandım ne için affedilecekmişim? Para istiyordun değil mi?
Kate: Bu şekilde istemedim
Keller: Ben de bu şekilde istemedim ne farkeder? ikinizi de şımarttım on yaşındayken onu da git hayatını kazan diye kapı önüne koymalıydım tıpkı beni koydukları gibi..o zaman bir kuruşun bu dünyadaki önemini bilirdi affedilmekmiş ben tek başıma günde çeyrek öğünle idare ederim ama bir ailem vardı ve bu yüzden........
Kate: Joe Joe bunu ailen için yapmış olman mazeret değil
Keller: Onun için mazeret olmalı
Kate: Onun için aileden önemli şeyler var
Keller: Daha önemli şey yoktur
Kate: Onun için öyle
Keller: Onun yaptığı affedemeyeceğim bir şeyi olamaz çünkü o benim oğlum çünkü ben onun babasıyım ve o benim oğlum
Kate: Joe sana diyorum ki.......
Keller: Bundan önemli şey olmaz ve bunu ona söyleyeceksin anladın mı ben onun babasıyım ve o benim oğlum ve eğer bundan daha önemli bir şey varsa kafama sıkarım!
Kate: Kes şunu!
Keller: Beni duydun, şimdi ona ne diyeceğini biliyorsun ama beni gönderemez bunu yapamaz yapabilir mi?
Kate: O seni sevdi Joe sen onun kalbini kırdın.
Keller: Ama beni yollamak
Kate: Bilmiyorum. Onu gerçekten tanımadığımızı düşünmeye başlıyorum. Onun savaşta düşmanı nasıl öldürdüğünü söylüyorlardı evdeyse fareden bile korkuyor ne yapacak bilmiyorum
Keller: Larry sağ olsaydı böyle yapmazdı dünyanın nasıl döndüğünü bilirdi beni dinlerdi ona göre dünya bu kasabadan ibaret, her şey onun canını sıkıyor, bir iş yaparsın iki sent kazıklanırsın tüyleri diken diken olur, paradan anlamaz çok kolay oldu, evet efendim, Larry, kaybettiğimiz çocuk buydu Larry Larry ne yapacağım ben Kate?
Kate: Joe, Joe lütfen her şey düzelecek hiçbir şey olmayacak
Keller: Senin için Kate ikiniz için de hep bunun için yaşadım
Kate: Biliyorum canım
Ann: Niye kalktın? Gelince sana haber veririm
Keller: Sen çorba içmedin değil mi? Niye ona bir şey yapmıyorsun?
Kate: Tamam yaparım
Ann: Önemi yok Kate ben iyiyim size söylemek istediğim bir şey var daha fazla susamayacağım
Kate: O iyi bir kız görüyor musun o
Ann: Joe ile ilgili hiçbir şey yapmayacağım ama siz benim için bir şey yapacaksınız, benim yüzünden Chris'e kendini suçlu hissettirdiniz ona Larry'nin öldüğünü ve sizin bunu bildiğinizi söyleyeceksiniz. Beni anlıyor musunuz? Buradan tek başıma gitmeyeceğim benim için böyle bir hayat yok, onu serbest bırakmanızı istiyorum ve sonra söz veriyorum her şey bitecek ve biz gideceğiz hepsi bu kadar
Keller: Bunu yapacaksın ona söyleyeceksin
Ann: Ne istediğimi biliyorum Kate senin iki oğlun vardı ama şimdi bir tane kaldı
Keller: Ona anlatacaksın
Ann: Ve sen de ona anlatmak zorundasın böylece o bilsin
Kate: Canım eğer oğlan öldüyse, senin yatağına gireceği gün onun kalbi taş olacak, çünkü sen de ben de biliyoruz ki, ölene kadar abisini bekleyecek hayır canım böyle şey olmaz bu sabah gideceksin ve yalnız gideceksin bu senin hayatın senin tek başına hayatın
Ann: Larry öldü Kate
Kate: Söyleme
Ann: Öldüğünü söylüyorum Biliyorum! Yirmi beş kasımda Çin sahillerinde uçağı düştü motoru arızalanmadı ama o öldü biliyorum
Kate: Nasıl öldü? Bana yalan söylüyorsun madem biliyorsun nasıl öldü?
Ann: Onu sevdim onu sevdiğimi biliyorsun emin olmasam başkasına bakar mıydım sanıyorsun? bu kadarı kafi senin için
Kate: Benim için kafi olan da neymiş? Sen neden bahsediyorsun?
Ann: Beni kırıyorsun.
Kate: Ne demek istiyorsun?
Ann: Joe sen eve gir
Keller: Niye?
Ann: Lütfen git
Keller: Gelirse bana haber verin
Kate: O ne?
Ann: Otursana. Önce şunu bilmelisin ki, geldiğimde Joe ile ilgili hiçbir şey aklımda yoktu ne senin ne de onun aleyhine değildim evlenmek ümidiyle geldim bu yüzden bunu seni üzmek için getirmedim sadece aklından Larry'yi atmanın başka hiçbir yolu kalmazsa diye getirdim
Kate: Larry mi?
Ann: Bu mektubu tam şeyden önce bana yazmış...seni üzmek istemiyorum Kate buna sen zorluyorsun beni şimdi hatırla sen....hatırla çok yalnızdım Kate..buradan yine tek başıma dönemem...bunu göstermem için sen beni zorluyorsun Kate sana yüz kere söyledim bana inanmadın.
Kate: Aman Allah'ım
Ann: Kate canım çok üzgünüm çok üzgünüm
Chris içeri girer son derece bitkindir
Ann: Neredeydin? Kanter içinde kalmışsın
Chris: Sadece biraz araba sürdüm gittiğini sanmıştım
Ann: Nereye gideceğim gidecek yerim yok
Chris: Babam nerede?
Ann: İçeride uzanıyor
Chris: İkiniz de oturun size bir şey söylemem gerek
Kate: Arabanın sesini duymadım
Chris: Garaja bıraktım
Kate: Jim seni arıyordu
Chris: Anne ben gidiyorum Cleveland'da bir, iki firma var. Sanırım bir iş bulabilirim, yani ekmeğimi kazanmaya gidiyorum ne düşüneceğini biliyorum Annie bu doğru ben ödleğim beni bu ev ödlek yaptı çünkü babamdan şüpheleniyordum ama bir şey yapmadım ama o gece bugün bildiklerimi bilseydim çoktan savcının odasında olurdu onu oraya ben götürürdüm şimdi babama bakınca tek yapabildiğim ağlamak
Kate: Ne diyorsun başka ne yapabilirdin ki?
Chris: Onu hapse attırabilirdim! İnsan olsaydım onu deliğe tıktırırdım ama ben de herkes gibiyim, pratik düşünüyorum sen beni böyle yaptın
Kate: Ama öyle olmalıydın
Chris: Bahçedeki kediler pratik olabilir, kavga ederken kaçan serseriler pratik olabilir sadece ölüler pratik olamaz ama ben öyleyim ve kendi yüzüme tükürüyorum ben gidiyorum ben gidiyorum
Ann: Ben de seninle geliyorum
Chris: Hayır Ann
Ann: Chris senden Joe ya bir şey yapmanı istemiyorum
Chris: İstiyorsun istiyorsun
Ann: Yemin ederim asla istemeyeceğim
Chris: İçinden daima isteyeceksin
Ann: O zaman yapman gerekeni yap
Chris: Neyi yapayım? Yapacak ne var? Bütün gece acı çekmesini sağlayacak bir sebep düşünüp durdum
Ann: Sebep burada sebep burada
Chris: Onu kodese tıktırırsam ölüyü diriltecek miyim? Değilse niye yapacağım? Köpeklik yapan bir adamı vurmuştuk ama orada şeref sözkonusuydu, bir şeyi koruyorduk. Ya burada? Burası kurtlar sofrası, burada insanları sevmezsin onları yersin! Kural bu! Hayatta kalmanın tek yolu....bu sefer sadece birkaç kişi öldü, o kadar, dünyanın düzeni bu, onu nasıl gönderebilirim? Neye yarar? Burası bir tımarhane, tımarhane!
Ann: Ne yapması gerektiğini biliyorsun, ona söyle.
Kate: Bırak gitsin
Ann: Bırakamam ne yapması gerektiğini ona söyleyeceksin
Kate: Annie!
Ann: O halde bunu ben söylerim
Keller evden çıkar Chris onu görür çardağın yanına gider
Keller: Senin neyin var senle konuşmak istiyorum
Chris: Bunu yapma baba eğer yaparsan seni kırarım söylenecek bir şey yok o yüzden çabuk söyle
Keller: Tam olarak mesele nedir? Nedir mesele? Paran mı çok geliyor? Bu mu sorun?
Chris: Bu canımı sıkıyor
Keller: Alışmadıysan at gitsin, beni duydun mu? her kuruşu alıp yardım derneklerine ver, kanalizasyona at, bu sorununu çözer mi? Lağıma gitsin işte o kadar, dalga geçtiğimi mi düşünüyorsun? Sana söylüyorum eğer kirli paraysa at gitsin yak, o senin paran benim param değil, ben ölü bir adamım, yaşlı, ölü bir adam. Benim hiçbir şeyim yok konuş benimle ne yapmak istiyorsun?
Chris: Bu benim yapmak istediğim şey değil, senin yapmak istediğin şey.
Keller: Ne yapmam gerekiyor? Hapis mi? Hapse girmemi mi istiyorsun? İstiyorsan söyle. Yerim orası mı? O zaman öyle söyle, sorun nedir niye söylemiyorsun? bana her şeyi söylüyorsun bunu da söyle, niye söyleyemezsin söyleyeyim mi? çünkü yerimin orası olmadığını biliyorsun bu savaşta kim para kazanmak için çalışmadı? Parasını almadan kim Detroit'a bir kutu silah veya kamyon gönderdi? Onlar temiz miydi? Dolarlar ve kuruşlar, metelikler...savaş ve barış, hangisi temizdir? Ben kodese gideceksem ülkenin yarısı da girmeli. İşte o yüzden söyleyemiyorsun.
Chris: Tam olarak böyle.
Keller: O zaman ben niye kötü oluyorum?
Chris: Senin diğerlerinden daha kötü olmadığını biliyorum ama ben senin onlardan daha iyi olduğunu düşünüyordum seni hiçbir zaman bir adam olarak görmedim babam olarak gördüm. Sana o şekilde bakamam kendime o şekilde bakamam
Kate: Onu bana ver
Ann: Bu mektubu okuyacak
Keller: Larry
Kate: Chris o mektup sana yazılmamış Joe sen git...
Keller: Niye Larry dedi Ne?
Kate: Sokağa git Joe sen sokağa çık..yapma Chris..ona anlatma
Chris: Üç buçuk yıl geçti......laf, laf...şimdi ne yapman gerekse söyle ...burada nasıl öldüğü yazıyor şimdi nereye ait olduğunu söyle
Keller: Chris bu dünyada kimse evliya değil
Chris: Dünyanın ne olduğunu biliyorum tüm hikayeyi biliyorum şimdi bunu dinle ve bir adamın ne yapması gerektiğini söyle. (mektubu okur)” Sevgili Ann: Dinliyor musun? Bu mektubu öldüğü gün yazmış. Ağlama, dinle! “ Sevgili Ann, hissettiğim şeyleri bastırmak mümkün değil ama sana bir şey söylemek zorundayım dün gazeteleri okudum; babamın ve babanın suçlu bulunduğunu öğrendim, kendimi ifade edemiyorum, ne hissettiğimi anlatamam, yaşamaya daha fazla dayanamıyorum, geçen akşam kendime gelene kadar üssün üzerinde uçağımla yirmi dakika daire çizip durdum, Bunu nasıl yapabildi? her gün üç, dört adam gidiyor ve dönmüyor ve o orada oturup 'iş' yapıyor, sana nasıl anlatacağımı bilemiyorum...kimsenin yüzüne bakacak halim yok, birkaç dakikaya kadar göreve çıkacağım, büyük ihtimalle sana kayıp olduğum raporu verecekler, öyle olursa beni beklememeni bilmeni istiyorum, sana bir şey söyleyeyim mi Ann orada olsaydım onu öldürebilirdim” Hadi şimdi kabahati dünyaya at. Bu mektubu anladın mı?
Keller: Sanırım anladım. Arabayı hazırla, ceketimi giyeyim
Kate: Nereye gidiyorsun? Uyuyacaktın nereye gidiyorsun?
Keller: Burada uyuyamam gidersem daha iyi hissederim
Kate: Çok aptalsın Larry de senin oğlundu böyle yapmanı asla istemezdi biliyorsun
Keller: Bunu istemiyorsa bu neyin nesi o halde? Elbette benim oğlumdu ama sanırım ona göre hepsi oğlumdu ve galiba da öyleydi. Birazdan
Kate: Onu hapse göndermeyeceksin!
Chris: Göndereceğim
Kate: Bu sana kalmış, kalmasını söylersen kalır, git ve söyle
Chris: Şimdi kimse onu durduramaz
Kate: Durdur onu hapiste kaç yıl yaşayabilir? Ölsün mü istiyorsun?
Chris: Mektubu okudun sanıyordum
Kate: Savaş bitti, duymadın mı bitti
Chris: O zaman Larry'nin senin için anlamı ne? Suya düşen bir taş mı? Ne kadar acı çekse yetmez, Larry senin ve babamın üzülmesi için kendini öldürmedi.
Kate: Daha ne yapacağız?
Chris: Daha iyi olabilirsiniz. Bu evin dışında da bir dünya dolusu insan var ve onlardan mesulsünüz, bunu anlamasanız oğlunuz boşa ölmüş olur çünkü o bu yüzden öldü.
Evden bir silah sesi duyulur, bir an hepsi taş kesilir,
Chris: Jim'i bul
Kate: Joe! Joe! Joe!
Chris: Böyle olsun istemedim anne
Kate: Yapma canım, kendini suçlama, unut artık, yaşa.
PERDE
Yazan: ARTHUR MILLER
Çeviri: Müjde Dural
Orijinal metin:
http://sail.usc.edu/~kazemzad/dialog/orig_all_my_sons_script.txt  idi ancak sonradan tıklayınca çalışmadığını gördüm. Alttaki linkten ulaşılabiliyor. Gönderen arkadaşın eline sağlık.