ünlü kısa hikayeler

ünlü kısa hikayeler

13 Nisan 2012 Cuma

DRAHOMA - Guy de MAUPASSANT

Avukat Simon Lebrument ile matmazel Jeanne Cordier'in evliliği kimse için sürpriz olmadı. Avukat Lebrument, avukat Papillon'un iş yerini satın almıştı ve paraya ihtiyacı vardı, matmazelin de çeyiz parası yani drahoma olarak üç yüz bin Fransız frankı ve hamiline yazılı çeki vardı.
Avukat Lebrument yakışıklı bir adamdı. Biraz kasabavari de olsa tarz sahibi bir adamdı- tarz sahibi olmak da Boutigny Le Rebours'da nadir bir şeydi.

Matmazel ise zarif, taze bir güzelliği olan, biraz saftirik ama yine de güzel ve arzu edilen bir kızdı.
Düğün merasimi tüm Boutginy Rebours'ı altüst etti. Herkes birkaç günlük kısa Paris tatilinden sonra, saadet yuvalarına dönen genç çifte gıpta etti.
Bu başbaşa görüşme iyi geçmiş, Avukat Rebours tam gereken hoş tavırları göstermişti. " sabreden derviş muradına ermiş" sözünün karşılığını almıştı. Aynı anda hem sabırlı hem de enerjik olmayı biliyordu. Başarısı hızlı ve tamdı.
Dört gün sonunda Madame Rebours kocasına hayran kalmıştı. Onsuz yapamıyordu. Adamın kucağına oturup, kulaklarını tutarak " gözlerini kapa, ağzını aç" diyordu. Adam gözlerini hafifçe kapatıp, ağzını açınca da karısı dişlerinin arasına lezzetli bir şeyler tıkıştırırken o da kadının parmaklarını ısırmaya çalışıyordu, sonra kadın adamın tüm vücudunu ürperten uzun, tatlı bir öpücük konduruyor ve karşılık olarak adam da karısını sabahtan akşama, akşamdan sabaha okşuyordu.
İlk hafta bittikten sonra adam genç eşine sordu:
"İstersen gelecek Salı Paris'e gidelim, genç aşıklar gibi lokantalara, tiyatrolara, konserlere her yere gideriz"
Kadın dans etmeye dünden hazırdı.
"Ah evet evet bir an önce gidelim"
Adam devam etti:
" ve sonra hiçbir şeyi unutmamamız gerekiyor, babana drahomanı hazır etmesini söyle, bu yolculukta Avukat Papillon'un parasını ödeyeceğim."
Kadın yanıtladı:
"tamam yarın sabah ona söylerim"
Sonra adam geçen hafta eşinin hoşlandığı tatlı aşk oyunlarını tazelemek üzere karısını bir kez daha kollarına aldı.
Ertesi salı kayınpeder ve kayınvalide başkentten ayrılacak olan kızları ve damatlarıyla birlikte istasyona gittiler.
Kayınpederi dedi ki:
"bu kadar büyük parayı çantada taşımanız hiç uygun değil" deyince genç avukat gülümsedi.
"merak etmeyin, bu tür şeylere alışkınım, mesleğim gereği bazen yanımda bir milyon bile taşıdım, böylece bir sürü bürokrasi ve gecikmeden kurtulduk. Endişe etmeyin"
Kondöktör
"Paris yolcuları trene" diye bağırıyordu.
İki yaşlı hanımın olduğu bir kompartmana oturdular.
Lebrument karısının kulağına şöyle fısıldadı:
"Ne fena! Sigara içemeyeceğim"
Kadın alçak sesle cevapladı.
"Benim de canım sıkıldı ama sebebi sigara değil"
Düdük çaldı ve tren hareket etti. Yolculuk bir saat kadar sürdü, iki yaşlı hanım uyumadıkları için karı koca birbirleriyle pek konuşmadılar.
Saint-Lazare istasyonuna gelirken Avukat Lebrument eşine
"Hayatım önce Bulvara gidip, bir şeyler yiyelim, sonra dönüp, bavulumuzu alıp otele gideriz"
Kadın hemen razı oldu.
"Ah evet, lokantada yiyelim, uzak mı?"
"evet oldukça uzakta ama atlı otobüse bineceğiz"
Kadın şaşırdı.
"niye bir fayton tutmuyoruz?"
Adam gülerek karısını payladı.
"Sen böyle mi tasarruf yapacaksın? Beş dakikalık yere dakikası altı sente giderek! Hiç sıkıntıya gelmiyorsun"
Kadın biraz mahçup olarak "yani " dedi.
Üç kocaman atın çektiği iki katlı bir otobüs şakırdayarak geliyordu. Lebrument
" biletçi, biletçi" diye bağırdı.
Koca araba durdu ve genç avukat eşini içeri iterken çabucak
"sen içeri gir ben üst kata çıkacağım böylece yemekten evvel bir sigara içerim" dedi.
Kadının cevap verecek vakti bile yoktu. Biletçi kadına yardım etmek için kolundan tuttu ve basamağa çıkartıp, içeri itti, kadın şaşkın şaşkın bir koltuğa oturup arka pencereden aracın yukarısına çıkan eşinin bacaklarına baktı.
Ve ucuz tütün kokan şişko bir adamla, sarımsak kokan bir kadının arasında, sessiz oturdu.
Diğer yolcular da sessiz dizilmişlerdi, bakkalın çırağı, genç bir kız, bir asker, büyük ipek şapkalı ve altın çerçeveli gözlüklü bir bey, "atlı otobüse bindik ama binmeyebilirdik" der gibi kendinden emin ve huysuz tipli iki hanım, iki rahibe ve bir müteahhit. Hepsi karikatürlerdeki tiplere benziyorlardı.
Arabanın birleşme yerleri oynadıkça kafaları sallanıyor, tekerlekler sarsıldıkça sersemliyorlardı, hepsi de uyur gibiydiler.
Genç kadın sessiz duruyordu.
Kendi kendisine "niye benimle birlikte gelmedi?" diye soruyordu. Her yanını anlaşılmaz bir keder kaplamıştı, adam böyle davranmak zorunda değildi.
Rahibeler biletçiye inmek istediklerini işaret ettiler ve arkalarında keskin bir nane ruhu kokusu bırakarak teker teker indiler. Atlı otobüs hareket etti ve az sonra yine durdu. Nefes nefese kırmızı suratlı bir ahçı bindi. Oturdu ve yiyecek sepetini dizlerinin üzerine koydu. Aracın içini bulaşık suyu kokusu kapladı.
Jeanne "tahminimden daha beter" diye düşündü.
Müteahhit indi ve onun yerini ahır kokan bir faytoncu aldı. Genç kızın yerine bir postacı oturmuştu ayaklarının kokusu sürekli yayan yürüdüğünü belli ediyordu.
Avukatın karısının midesi kalktı, kusmak üzereydi, neden olduğunu bilmeden ağlayacaktı.
Birileri inip, birileri bindiler. Otobüs o durak senin, bu durak benim cadde cadde dolaştı.
Jeanne "daha ne kadar uzakta?" diye düşündü "umarım uyuyakalmamıştır, kaç gündür çok yorgundu"
Yavaş yavaş tüm yolcular indi. Otobüste tek başınaydı. Biletçi
"Vaugirard" diye bağırdı.
Kadının kımıldamadığını görünce
"Vaugirard" diye tekrarladı.
O zaman kadın sordu:
"Neredeyiz?"
"Vaugirard'ta tabii ki, yarım saattir bağırıyorum!"
Kadın " Bulvar çok uzak mı?"
"Hangi bulvar?"
"İtalyan Bulvarı"
"Orayı çoktan geçtik!"
"Eşime haber verir misiniz?"
"Eşiniz mi? Nerede?"
"Üst katta"
"Üst katta mı? Orası çoktan boşaldı"
"Ne? Bu imkansız! Beraber bindik, iyi bakın, orada olmalı!"
Biletçi kabalaşmaya başlıyordu.
"Hadi küçük hanım, yeterince lafladın, kaybettiğin her adam için on tane yenisini bulabilirsin, şimdi in aşağı, bir başka yerde başka birini bul"
Kadının gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Israr etti.
"Fakat Mösyö yanılıyorsunuz, sizi temin ederim ki yanılıyorsunuz, eşimin kolunun altında büyük bir çanta vardı"
"Büyük bir çanta mı? ! Ah evet, o adam Madeleine'de indi, sizden kurtuldu! Hahahaha"
Otobüs durdu, kadın indi, içgüdüsel olarak üst kata baktı, bomboştu.
Sonra ağlamaya ve kimin görüp, kimin duyacağına aldırmadan söylenmeye başladı.
"Ne olacak bana?"
Otobüs durağının idari amiri yaklaştı.
"Mesele nedir?"
Biletçi alaycı bir tonla
" Yolculuk esnasında kocasının terkettiği bir hanım"
Öteki devam etti.
"Ah bir şey değil, sen kendi işine bak"
Adam topuklarının üstünde dönüp gitti.
Kadın dümdüz yürümeye başladı, çok şaşkın, çok afallamıştı, kendisine ne olduğunu bile anlayacak halde değildi. Nereye gidecekti? Ne yapabilirdi? Kocasına ne olmuştu? Nasıl böyle bir hata yapabilir? Nasıl bu kadar unutkan olabilirdi?
Cebinde iki Frank vardı, kime gidebilirdi? Birden kuzeni Barral'ı hatırladı, denizcilik bakanlığında asistanlık yapıyordu.
Bir faytona parası anca yetti, adamın evine gitti, tam adam ofise giderken ona rastladı, adam da kocası gibi kolunun altında büyük bir çanta taşıyordu.
Kadın faytondan atladı.
"Henry" diye bağırdı.
Adam şaşırarak durdu.
"Jeanne, sen burada - tek başına ne yapıyorsun? Nereden çıktın böyle?"
Kadının gözleri doldu, kekeledi.
"Eşim kayboldu"
"Kayboldu mu, nerede?"
"Atlı otobüste"
"Atlı otobüste mi?"
Kadın ağlayarak tüm hikayeyi anlattı.
Adam düşünceli düşünceli dinledi ve sonra sordu:
"Bu sabah aklı başında mıydı?"
"Evet"
"İyi, yanında çok para var mıydı?"
"Evet, benim drahomam"
"Drahoman mı? Hepsi mi?"
"Hepsi, satın aldığı yerin borcunu ödeyecekti"
"Şeyy kuzen, kocan çoktan Belçika'nın yolunu tutmuştur"
Kadın anlayamadı, tekrar etti.
" Kocam..sen diyorsun ki.."
"Diyorum ki, kocan senin paranla tüydü hepsi bu"
Kadın karmakarışık duygularla ağlayarak duruyordu.
" O zaman o, o, o alçağın teki!"
Ve heyecandan bayılma reddesine gelerek başını kuzeninin omzuna yaslayıp ağlamaya başladı.
Gelip geçenler durup onlara bakarken, kuzen kadını yavaşça evinin girişine doğru götürdü, bir kolunu beline sarmış kadına destek oluyordu, kadını merdivenlere yöneltti ve kapıyı açan hizmetçinin şaşkın bakışları arasında emir verdi.
"Sophie lokantaya git ve iki kişilik yemek getir, bugün ofise gitmiyorum"

YAZAN: GUY de MAUPASSANT
Çeviren: Müjde Dural


4 yorum:

  1. bak kuzen yardımsever çıktı :) .. teşekkürler çeviri için..

    YanıtlaSil
  2. müjde hanım, elinize sağlık, tüm bu güzel çeviriler için. ayrıca bücürük ve sizi de okuyorum efendim. beğenerek, tüm yüreğimle katılarak.

    sizi arkadaş ekleyeceğim ama bu işler benim için hep zor oluyor, beceremiyorum. ben de blogger deyim bu arada. beklerim. kötü hikayelerime biraz tebessüm etmeniz için, sevgiler

    YanıtlaSil
  3. ne güzel,ellerine,gözlerine,beynine sağlık ablacığım.Ben birtürlü beceremedim ingilizce işini:( 3 gündür çevirmem gereken 1 sayfalık metin var ingilizceye çeviremiyorum birtürlü:)

    YanıtlaSil
  4. Çok teşekkürler arkadaşlar.

    YanıtlaSil